Sure, Mekke döneminde indirilmiştir ve iniş sırasına göre 10. suredir. Adını da ilk ayette geçen “el-Fecr” kelimesinden alır. Sure 30 ayettir.
Rahmânir-Râhîm (Merhamet
eden Merhametli) Allah’ın Adıyla
1. Ve fecre (tan vaktine) (andolsun).
2. Ve on geceye…
3. Ve şef’e…1 vetre…2
1 “شَّفْع” (şef’)
sözcüğü, “çift, bir şeyin bir kısmı ve şafak” anlamlarına gelir. Bu sözcük, Kur’an’da
yalnızca bu ayette geçmektedir.
2 “وتر” (vitr/vetr),
“bir, üç, beş gibi tek sayı” anlamına gelir. Gece salatına (Allah’a yönelme
duasına) da vitr denilmektedir. Bu sözcük, Kur’an’da yalnızca
bu ayette geçmektedir.
4. Ve gitmekte olan geceye....
5. Bunlar, akıl sahipleri için bir kasem (yemin) değil midir?
6. Rabbinin, Ad’a (Ad kavmine) yaptığını görmedin mi?
7. Sütunlar sahibi İrem’e…
8. Ki, beldeler arasında onun benzeri yaratılmamıştı.
9. Ve vadideki kayaları oyan Semud’a...
Semud
kavmi, Kur’an’da; bir vadide, kayalık bir yerde (15:80), sarp dağları
yontarak binalar yapan (89:9); Allah’ın göndermiş olduğu
elçileri yalanlayan, Allah’ın ayetlerine (emirlerine) karşı gelen, yurtlarında tağutlaşan
(89:11, 91:11,) ve bozgunculuk çıkaran (89:12) ve Elçileri olan Salih’in tüm
uyarılarına rağmen, Allah’ın onları sınamak için göndermiş olduğu deveyi kesen
bir toplum oldukları belirtilmektedir.
10. Ve kazıklar sahibi firavuna (andolsun).
“Evtâd” “veted”in çoğulu olup
kazıklar demektir. Kazık,
kuvvetli ve sabit olma vasıtalarından olduğu için zü’l-evtad, yani kazıklar
sahibi vasfı da kuvvetli ve sabit olmayı ifade eder. Bu tabir, bizim ‘dünyaya
kazık çakmak istiyor’ tabirimizin de kaynağı gibidir. Dolayısıyla bu ayette de
dağlar, bütün ihtişamlarıyla yere çakılmış birer kazığa benzetilmektedir. “Evtâd”
sözcüğü, 89:10 ve 38:12 ayetlerinde de firavun için “kazıklar sahibi”
şeklindeki ifadede de kullanılmıştır. “Evtâd” sözcüğünün aynı şekilde direkler
için de kullanıldığını görüyoruz. Nitekim, Said b. Cübeyr bir rivayette “evtad”ın,
birtakım oyun yerleri olduğunu ve onun altında oynandığını belirtmektedir.
M.Ö.1483
yılında iktidara gelen XVIII. Hanedanlığın güçlü firavunu lll. Tutmose,
Kitabelerde anlattığına göre, Tanrı Amon’un oğlu olarak kabul edilmiş ve Deyr
el-Bahri’de kendi adına bir tapınak inşa ettirmiş ve bu tapınakta bir tanrı
olarak kendisine tapınılmıştır. lll. Tutmose, iktidarının kırk ikinci yılında
da, adını ebedileştirmek için Karnak’ta dört tane Dikilitaş diktirmişti. Bu firavunun adını
ebedileştirmek için diktirdiği Dikilitaşlar, bugün dünyanın önemli medeniyet
merkezlerinin meşhur meydanlarını süslemekte; Roma, Londra, New York ve
İstanbul bu taşlara ev sahipliği yapmaktadır.
Il.
Tutmose veya III. Tutmose’nin, İsrailoğullarından bir çocuğu sarayına alıp
evlat edinen firavun olduğu düşünülmektedir. Muhtemelen firavun, Nebi Musa’ya,
Ahmose, Kamose veya Tutmose gibi bir ad vermiş, daha sonraki dönemde, eski
Mısır tanrılarından birine ait olan isim eki kaldırılmış, sonuçta sadece Mose
kalmıştır.
Böyle
düşünmenin bir başka nedeni de; Kur’an’da, firavunun bahçelerinin harap
edilmesinden bahsedilir. III. Tutmose, birçok botanik bahçe yaptırmış ve bu
bahçeleri Asya seferlerinden getirdiği kuşlar ve çiçeklerle donatmıştır. Bir
yazıtta firavunun bahçeleri hakkında şunlar yer alır: “Efendim ilk defa kendisi
için bir bahçe yaptırdı. Günlük tanrısal takdimeler için meyve veren bütün
güzel ağaçlardan diktirdi.” Başka bir yazıtta da şöyle denmektedir: “Efendim
yeni bir bahçe yaptı. Ona meyveler ve güzel çiçekler sunmak için ...”
Tanrılık
iddiasında bulunan, güçlü ordularına güvenerek kibirlenen ve Musa ile mücadele
ettiği tahmin edilen “Kazıklar Sahibi Firavun” Ill. Tutmose’nin, mezar
soyguncuları tarafından başı koparılmış, vücut kısmı da parçalanmış mumyası
günümüzde Kahire Müzesinde sergilenmektedir. (Baki ADAM, Yahudilik ve
Hıristiyanlık Açısından Kur’an’ın Tartışmalı Konuları, s:23, 24, 38, 40)
Bu nedenle “Kazıklar
Sahibi” tabirinden kasıt; firavunun gücü ve kudreti olabilir. Ayrıca binlerce
yıldır ayakta duran Mısır piramitlerine veya dikilitaşlarına kazık denmiş
olabilir
11. Onlar, ülkelerinde azmışlardı.
12. Ve oralarda çok fesat (bozgunculuk) yapmışlardı.
13. Rabbin de onlara azap kırbacını indiriverdi.
14. Şüphesiz ki Rabbin, kesinlikle gözetlemektedir.
15. Fakat, ne zaman Rabbi insanı sınamak için ona ikramda bulunsa (cömert davransa, onu
onurlandırsa)1 ve nimet verse, “Rabbim bana ikramda bulundu (bana
cömert davrandı, beni onurlandırdı).” der.
16. Ancak ne zaman da sınamak için onun rızkını daraltırsa, “Rabbim beni aşağıladı.”
deyiverir.
17. Bilakis! Doğrusu yetime ikramda bulunmuyorsunuz (cömert
davranmıyordunuz, onu onurlandırmıyordunuz).
18. Miskini doyurmayı da teşvik etmiyorsunuz.
Miskin, temel ihtiyaçlarını (beslenme, barınma, sağlık vb.) dahi
karşılayamayan veya büyük zorluk çeken kişidir. Fakir ise; Temel
ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanan ancak miskine göre daha az muhtaç olan
kişidir.
19. Mirası da (haram-helal demeden) hırslı bir yiyişle yiyorsunuz.
20. Malı (serveti) da (haram-helal demeden) çokça seviyorsunuz.
21. Hayır! Yeryüzü ezildikçe… ezildikçe… ezildiğinde,
22. Ve Rabbin geldiğinde. Ve melekler saf saf (sıra halinde) …
23. Ve cehennemin getirildiği o gün. Ve
işte o gün insan zikreder (hatırında
tutar, anar). Ancak zikirden (oradaki hatırlamadan) ona ne (fayda) var?
24. Der ki: “Ah, keşke (ahiret) hayatım için (Dünya’da)
takdim etmiş olsaydım!”
25. O gün, O’nun azabı gibi kimse azap edemez!
26. Hiç kimse onun bağladığı (sıkıştırdığı) gibi de bağlayamaz!
27. “Ey mutmain olmuş (huzura kavuşmuş) nefis!
“Nefs”, insanın benlik
hali olup kötülük emreden, kınayan (vicdan) ve tatmin olma (sükunet bulma) gibi
hallere işaret eder:
Birincisi;
insanı kötülük yapmaya teşvik eder, bunun ismi ‘nefsi emmare’dir. Bu
ifade 12:53 ayetinde geçer.
İkincisi;
yanlış bir iş ve düşünceye niyet ettiği zaman o kişiyi bu yüzden kınar ve
azarlar, buna ‘nefsi levvame’ denir. Bu ifade 75:2 ayetinde geçer. Bugün
buna biz vicdan adını vermekteyiz.
Üçüncüsü ise;
doğru yol üzerinde sebat ederek sapık yollardan sakınmak suretiyle tatmin olan
nefistir, buna da ‘nefsi mutmainne’ denir. Bu ifade 89:27, 28 ayetinde
geçer.
28. Rabbine dön; razı olarak ve razı olunarak…
29. Haydi kullarımın içine gir!
30. Ve Cennetime gir!”