72. Cin Sûresi

             Sure, Mekke döneminde indirilmiştir ve iniş sırasına göre 40. suredir. Adını, ilk ayette geçen “el-Cinn” kelimesinden alır. Sure 28 ayettir.

 

Rahmânir-Râhîm (Merhamet eden Merhametli) Allah’ın Adıyla

1. De ki: “Cinlerden bir topluluğun gerçekten de onu (Kur’an’ı) dinledikleri ve bunun üzerine ‘Şüphesiz ki biz acayip3 (etkileyici) bir Kur’an işittik.’ dedikleri bana vahyedildi.

 Cin kelimesi, “örtülü”, “saklı”, “görünmeyen” anlamlarına gelen cinnî kelimesinin çoğuludur. Kur’an’da defalarca cin ve insanların iki ayrı cins yaratık olduklarından söz edilmektedir. Yine Kur’an’da;

1- 7:12, 15:26-27 ve 55:14-15’te insanın çamurdan yaratıldığı, oysa cinlerin dumansız ateşten yaratıldıkları açık bir şekilde bildirilmektedir.

2- 15:27’te cinlerin insandan önce yaratılmış oldukları izah edilmektedir. Bunu, Kur’an’da 7 yerde geçen Adem ve İblis kıssası da teyit etmektedir. Ayrıca 18:50’de de İblisin cinlerden olduğu bildirilmiştir.

3- 7:27 ayetinde cinlerin insanları gördüğü, ama insanların onları görmediği söylenmektedir.

4- Cinler hızlı hareket edebildikleri, değişik şekillere dönüşebildikleri ve topraktan yaratılmış olan insanın görünmeden giremeyeceği yerlere, hiç hissettirmeden girebildikleri belirtilmektedir. Bu özellikler, ateşten yaratılmış bir varlık için mümkün olabilir. 27:38-40 ayetlerinde de başka bir ülkedeki kraliçenin tahtını göz açıp kapayıncaya dek getirebilecek araçlarla donatılmış oldukları anlatılan cinlerin, 72:8, 9 ayetlerinde olağanüstü yetenekleri oldukları bildirilmektedir.

5- 15:16-18; 37:6-10; 67:5’te cinlerin uzaya çıkabildikleri ancak belli bir sınırdan öteye gidemedikleri açıklanır. O sınırdan öteye geçemezler ve Mele-i Aladaki konuşmaları dinlemek isterlerse orada durdurulurlar. Gizlice dinlemeye çalışırlarsa, yıldız ateşiyle kovulurlar. Böylece cinlerin, Allah’ın gaybını ve O’nun sırlarını bildiklerine dair Arap müşriklerin yanlış düşünceleri de reddedilmektedir. Bu düşünce 34:14 ayetinde de reddedilmiştir.

6- 2:30-40 ve 18:50. ayetlerden Allah’ın, yeryüzünün halifeliğini insana verdiği anlaşılıyor.

7- Kur’an’da, cinlerin de insanlar gibi irade sahibi yaratıklar oldukları bildirilmektedir. Onlara da irade verilmiştir. Onlar da itaat veya isyan etmek, inkâr veya iman etmek hususunda tıpkı insanın serbest olduğu gibi serbesttirler. İblis hadisesi ve bazı cinlerin iman etme hadiseleri bunun açık delilidir (46:29-32; 72:1-17).

8- Kur’an’da onlarca yerde, iblisin, ta Adem’in yaratılışından beri insanı yoldan çıkartmaya azmettiği gerçeği açıklanmaktadır. O zamandan beri cinlerden şeytan olanlar insanları yoldan çıkarmaya çalışmaktadır. Ama insana musallat olarak ona zorla bir şeyi yaptırma gücüne sahip değillerdir. Fakat insanların kalbine vesvese verirler ve onları kötü yola teşvik ederek çirkin ve kötü şeyleri güzel gösterir, onları yoldan çıkarmaya çalışırlar. Mesela Bkz: 4:117-120; 7:11-17; 14:20; 15:30-42; 16:98-100; 17:65.

Kur’an’da, cahiliye döneminde müşrik Arapların, cinleri Allah’ın ortağı sayarak onlara ibadet etmekte oldukları ve onları Allah’a nispet ettikleri bildirilmiştir. Bkz: 6:100; 34:40-41; 37:158.

Cinler ile ilgili olarak ayrıca; Maide, 5:56; Araf, 7:38; Hud, 11:119; Fussilet, 41:25-29; Ahkaf, 46:18; Nas, 114:6 ve Râhmân Suresine bakabilirsiniz.

2. (Kur’an) Rüşde (doğru yolu bulup kararlılıkla benimsemeye) hidayet (kılavuzluk) ediyor. Bundan dolayı onunla iman ettik. Ve artık Rabbimize kimseyi ortak koşmayacağız.

 Bundan şu sonuçlara varabiliriz:

1- Cinler, Allah’ın varlığını ve Rab oluşunu inkâr etmiyorlar.

2- Onlarda da insanlar gibi Allah’a ortak koşan müşrikler vardır.

3- Cinler için semavi kitapların nüzulü söz konusu değildir. Dolayısıyla içlerinden iman edenler ancak insanlara kitap getiren Nebilerle iman ederler. Bu husus 46:29-31 ayetlerinden de anlaşılmaktadır. Sonuç olarak Musa’nın ve Muhammed’in davetinin muhatabının hem insanlar ve hem de cinler olduğu anlaşılmaktadır.

4- Cinlere de elçiler yani resuller gönderilmektedir. ““Ey cin ve insan topluluğu! İçinizden size ayetlerimi kıssa eden ve bu buluşma gününüz hakkında sizi uyaran resuller gelmedi mi?” “(Evet) Kendi aleyhimize şahitlik ederiz.” dediler. (6:130)

3. Ve elbette ki Rabbimizin şanı yüksek olandır. O, bir sahibe (bir kadın eş, dost) de bir evlat da edinmedi.

4. Bizim sefihimiz (akılsızımız iblis) de gerçekten de Allah’a iftira edermiş!

5. Biz de gerçekten insanların ve cinlerin, Allah hakkında yalan söylemeyeceğini sanmıştık (ona inanmıştık).”

6. Ve şüphesiz, insten (insanlardan) olan ricaller (adamlar), cinden bazı adamlarla korunurdu. Böylece onların azgınlıklarını artırıyordu.

7. Şüphesiz ki onlar da sizin zannınız gibi, Allah’ın kimseyi (elçi olarak) göndermeyeceğini sanmışlardı.

8. “Ve semaya dokunduk ve onun güçlü muhafızlarla ve şihablarla (alevlerle, ışınlarla) doldurulmuş olduğunu gördük.

9. Elbette ki biz de (haber) dinlemek için oturma yerlerinde oturuyorduk. Fakat şimdi kim dinlemek isterse, kendisini gözetleyen1 bir şihab (alev, ışın) buluyor.

10. Yeryüzündekiler için bir şer mi istendi, yoksa Rableri onlar için bir irşâd (doğru yola ulaştırmak) mı istedi, elbette ki biz bilmeyiz.

11. Ve elbette ki içimizde salihlerden (dürüst ve erdemli) de var, bunun dışında olanlar da var. Bizler de çeşitli tariklerdeyiz (yollardayız).

12. Şüphesiz ki bizler de yeryüzünde Allah'ı aciz bırakamayacağımızı ve kaçmakla da O'nu aciz bırakamayacağımızı sandık.

13. Hidayeti (kılavuzu, Kur’an’ı) işittiğimiz zaman da elbette ki onunla iman ettik.  O halde kim Rabbi ile iman ederse (O’nun aracılığıyla inanır ve güvenirse), o zaman hakkının verilmemesinden korkmaz, sıkıntı yaşamaktan da.  

14. Ve elbette ki bizden Müslim (teslim) olanlar da bizden sapanlar da var. Artık kim (Allah’a) teslim olursa, araştırıp rüşde (hak olan yola) erenler işte onlardır.

15. Hak yoldan sapanlar ise, cehennem için odun olanlar da onlardır.

16. Ve eğer yolda istikamet (doğru yön) üzerinde olsalardı, elbette ki onları bereketli bir kaynak suyu ile sulardık.

17. Onları onunla fitneye (sınava, karışıklığa) uğratmak için… Ve kim Rabbinin zikrini (hatırlatıcı olan vahyi) umursamazsa, (Allah) onu şiddeti artan3 bir azaba sokar.

18. Şüphesiz ki mescitler Allah’ındır. Öyleyse Allah ile birlikte kimseye dua etmeyin!

19. Allah’ın kulu da O’na (Allah’a) duaya kalktığı zaman, (müşrikler) adeta birbirlerini ezerek onun üzerine topluca üşüşürlerdi.

20. De ki: “Ben sadece Rabbime dua ederim. O’na da kimseyi ortak koşmam.”  

21. De ki: “Size bir zarar vermeye de sizi irşad etmeye (doğru yola ulaştırma) de elbette ki benim gücüm yetmez.”

22. De ki: “Elbette ki kimse beni Allah’tan koruyamaz. O’nun dışında bir sığınak da asla bulamam.”

23. Sadece Allah’tan geleni duyuran bir risalettir (elçilik görevidir). Artık kim Allah’a ve resulüne isyan ederse, şüphesiz ki onunu için içinde ebedi kalacağı bir cehennem ateşi vardır. 

24. Kendilerine vadedileni gördükleri zaman, kimin yardımcısının daha zayıf ve daha az olduğunu da muhakkak bileceklerdir.

25. De ki: “Ben gerçekten bilmiyorum, size vadedilen şey yakın mı, yoksa Rabbim onun için bir süre mi belirlemiş?”

26. (O) gaybı bilendir. Ve O, gaybını kimseye açmaz.

27. Resullerden razı olduğu kimse hariç. Şüphesiz ki O (Allah), onun (gaybın) önünden ve onun arkasından bir gözetleyici sevk eder.

28. Rablerinin mesajlarını tebliğ ettiklerini bilmek için. (Allah), Ellerindeki her şeyi kuşatmış ve her şeyi tek tek sayıp kayıt altına almıştır.