Sure, Mekke döneminde indirilmiştir ve iniş sırasına göre 40. suredir. Adını, ilk ayette geçen “el-Cinn” kelimesinden alır. Sure 28 ayettir.
Rahmânir-Râhîm
(Merhamet eden
Merhametli) Allah’ın Adıyla
1. De
ki: “Cinlerden bir topluluğun gerçekten de onu (Kur’an’ı)
dinledikleri ve bunun üzerine ‘Şüphesiz ki biz acayip3 (etkileyici)
bir Kur’an işittik.’ dedikleri bana vahyedildi.
Cin
kelimesi, “örtülü”, “saklı”, “görünmeyen” anlamlarına gelen cinnî kelimesinin
çoğuludur. Kur’an’da defalarca cin ve insanların iki ayrı cins yaratık
olduklarından söz edilmektedir. Yine Kur’an’da;
1- 7:12,
15:26-27 ve 55:14-15’te insanın çamurdan yaratıldığı, oysa cinlerin dumansız ateşten
yaratıldıkları açık bir şekilde bildirilmektedir.
2- 15:27’te
cinlerin insandan önce yaratılmış oldukları izah edilmektedir. Bunu, Kur’an’da 7
yerde geçen Adem ve İblis kıssası da teyit etmektedir. Ayrıca 18:50’de de İblisin
cinlerden olduğu bildirilmiştir.
3- 7:27
ayetinde cinlerin insanları gördüğü, ama insanların onları görmediği
söylenmektedir.
4-
Cinler hızlı hareket edebildikleri, değişik şekillere dönüşebildikleri ve
topraktan yaratılmış olan insanın görünmeden giremeyeceği yerlere, hiç
hissettirmeden girebildikleri belirtilmektedir. Bu özellikler, ateşten
yaratılmış bir varlık için mümkün olabilir. 27:38-40 ayetlerinde de başka bir
ülkedeki kraliçenin tahtını göz açıp kapayıncaya dek getirebilecek araçlarla
donatılmış oldukları anlatılan cinlerin, 72:8, 9 ayetlerinde olağanüstü
yetenekleri oldukları bildirilmektedir.
5- 15:16-18;
37:6-10; 67:5’te cinlerin uzaya çıkabildikleri ancak belli bir sınırdan öteye
gidemedikleri açıklanır. O sınırdan öteye geçemezler ve Mele-i Aladaki
konuşmaları dinlemek isterlerse orada durdurulurlar. Gizlice dinlemeye
çalışırlarsa, yıldız ateşiyle kovulurlar. Böylece cinlerin, Allah’ın gaybını ve
O’nun sırlarını bildiklerine dair Arap müşriklerin yanlış düşünceleri de
reddedilmektedir. Bu düşünce 34:14 ayetinde de reddedilmiştir.
6- 2:30-40
ve 18:50. ayetlerden Allah’ın, yeryüzünün halifeliğini insana verdiği
anlaşılıyor.
7- Kur’an’da,
cinlerin de insanlar gibi irade sahibi yaratıklar oldukları bildirilmektedir.
Onlara da irade verilmiştir. Onlar da itaat veya isyan etmek, inkâr veya iman
etmek hususunda tıpkı insanın serbest olduğu gibi serbesttirler. İblis hadisesi
ve bazı cinlerin iman etme hadiseleri bunun açık delilidir (46:29-32; 72:1-17).
8- Kur’an’da
onlarca yerde, iblisin, ta Adem’in yaratılışından beri insanı yoldan çıkartmaya
azmettiği gerçeği açıklanmaktadır. O zamandan beri cinlerden şeytan olanlar
insanları yoldan çıkarmaya çalışmaktadır. Ama insana musallat olarak ona zorla
bir şeyi yaptırma gücüne sahip değillerdir. Fakat insanların kalbine vesvese
verirler ve onları kötü yola teşvik ederek çirkin ve kötü şeyleri güzel
gösterir, onları yoldan çıkarmaya çalışırlar. Mesela Bkz: 4:117-120; 7:11-17; 14:20;
15:30-42; 16:98-100; 17:65.
Kur’an’da,
cahiliye döneminde müşrik Arapların, cinleri Allah’ın ortağı sayarak onlara
ibadet etmekte oldukları ve onları Allah’a nispet ettikleri bildirilmiştir. Bkz:
6:100; 34:40-41; 37:158.
Cinler
ile ilgili olarak ayrıca; Maide, 5:56; Araf, 7:38; Hud, 11:119; Fussilet,
41:25-29; Ahkaf, 46:18; Nas, 114:6 ve Râhmân Suresine bakabilirsiniz.
2. (Kur’an) Rüşde (doğru yolu bulup kararlılıkla
benimsemeye) hidayet (kılavuzluk) ediyor. Bundan
dolayı onunla iman ettik. Ve artık Rabbimize kimseyi ortak koşmayacağız.
Bundan
şu sonuçlara varabiliriz:
1- Cinler,
Allah’ın varlığını ve Rab oluşunu inkâr etmiyorlar.
2- Onlarda
da insanlar gibi Allah’a ortak koşan müşrikler vardır.
3-
Cinler için semavi kitapların nüzulü söz konusu değildir. Dolayısıyla
içlerinden iman edenler ancak insanlara kitap getiren Nebilerle iman ederler. Bu
husus 46:29-31 ayetlerinden de anlaşılmaktadır. Sonuç olarak Musa’nın ve Muhammed’in
davetinin muhatabının hem insanlar ve hem de cinler olduğu anlaşılmaktadır.
4- Cinlere
de elçiler yani resuller gönderilmektedir. ““Ey cin ve insan topluluğu!
İçinizden size ayetlerimi kıssa eden ve bu buluşma gününüz hakkında sizi uyaran
resuller gelmedi mi?” “(Evet) Kendi aleyhimize şahitlik ederiz.” dediler. (6:130)
3. Ve
elbette ki Rabbimizin şanı yüksek olandır. O, bir sahibe (bir
kadın eş, dost) de bir evlat da edinmedi.
4. Bizim
sefihimiz (akılsızımız iblis) de gerçekten de Allah’a iftira edermiş!
5. Biz
de gerçekten insanların ve cinlerin, Allah hakkında yalan söylemeyeceğini sanmıştık
(ona inanmıştık).”
6. Ve
şüphesiz, insten (insanlardan) olan ricaller (adamlar), cinden bazı adamlarla
korunurdu. Böylece onların azgınlıklarını artırıyordu.
7. Şüphesiz
ki onlar da sizin zannınız gibi, Allah’ın kimseyi (elçi
olarak) göndermeyeceğini sanmışlardı.
8. “Ve
semaya dokunduk ve onun güçlü muhafızlarla ve şihablarla (alevlerle,
ışınlarla) doldurulmuş olduğunu gördük.
9. Elbette
ki biz de (haber) dinlemek için oturma yerlerinde oturuyorduk. Fakat
şimdi kim dinlemek isterse, kendisini gözetleyen1 bir şihab (alev,
ışın) buluyor.
10. Yeryüzündekiler
için bir şer mi istendi, yoksa Rableri onlar için bir irşâd (doğru yola ulaştırmak) mı istedi, elbette ki biz
bilmeyiz.
11. Ve
elbette ki içimizde salihlerden (dürüst ve erdemli) de
var, bunun dışında olanlar da var. Bizler de çeşitli tariklerdeyiz (yollardayız).
12. Şüphesiz
ki bizler de yeryüzünde Allah'ı aciz bırakamayacağımızı ve kaçmakla da O'nu
aciz bırakamayacağımızı sandık.
13. Hidayeti
(kılavuzu, Kur’an’ı) işittiğimiz zaman da elbette ki onunla
iman ettik. O halde kim Rabbi ile iman
ederse (O’nun aracılığıyla inanır
ve güvenirse), o zaman hakkının verilmemesinden korkmaz, sıkıntı yaşamaktan
da.
14. Ve
elbette ki bizden Müslim (teslim) olanlar da bizden sapanlar
da var. Artık kim (Allah’a) teslim olursa, araştırıp rüşde (hak olan
yola) erenler işte onlardır.
15. Hak
yoldan sapanlar ise, cehennem için odun olanlar da onlardır.
16. Ve
eğer yolda istikamet (doğru yön) üzerinde olsalardı, elbette ki onları bereketli
bir kaynak suyu ile sulardık.
17. Onları
onunla fitneye (sınava,
karışıklığa) uğratmak için… Ve kim Rabbinin zikrini (hatırlatıcı olan vahyi)
umursamazsa, (Allah) onu şiddeti artan3 bir azaba sokar.
18. Şüphesiz
ki mescitler Allah’ındır. Öyleyse Allah ile birlikte kimseye dua etmeyin!
19. Allah’ın
kulu da O’na (Allah’a) duaya kalktığı zaman, (müşrikler) adeta
birbirlerini ezerek onun üzerine topluca üşüşürlerdi.
20. De
ki: “Ben sadece Rabbime dua ederim. O’na da kimseyi ortak koşmam.”
21. De
ki: “Size bir zarar vermeye de sizi irşad etmeye (doğru yola ulaştırma) de
elbette ki benim gücüm yetmez.”
22. De
ki: “Elbette ki kimse beni Allah’tan koruyamaz. O’nun dışında bir sığınak da asla
bulamam.”
23. Sadece
Allah’tan geleni duyuran bir risalettir (elçilik görevidir). Artık kim Allah’a ve resulüne isyan
ederse, şüphesiz ki onunu için içinde ebedi kalacağı bir cehennem ateşi vardır.
24. Kendilerine
vadedileni gördükleri zaman, kimin yardımcısının daha zayıf ve daha az olduğunu
da muhakkak bileceklerdir.
25. De
ki: “Ben gerçekten bilmiyorum, size vadedilen şey yakın mı, yoksa Rabbim onun
için bir süre mi belirlemiş?”
26. (O)
gaybı bilendir. Ve O, gaybını kimseye açmaz.
27. Resullerden
razı olduğu kimse hariç. Şüphesiz ki O
(Allah), onun (gaybın) önünden ve onun arkasından bir gözetleyici sevk
eder.
28. Rablerinin mesajlarını tebliğ ettiklerini bilmek için. (Allah), Ellerindeki her şeyi kuşatmış
ve her şeyi tek tek sayıp kayıt altına almıştır.