12. Yusuf Sûresi

             Sure, Mekke döneminde indirilmiştir ve iniş sırasına göre 53. suredir. Sure 111 ayettir.

 

Rahmânir-Râhîm (Merhamet eden Merhametli) Allah’ın Adıyla

1. Elif, Lam, Ra. Bunlar (Elif, Lam, Ra), mübin (açık ve anlaşılır) Kitabın ayetleridir (kanıtlarıdır).

 “Elif, Lam, Ra” ‘Başlangıç Harfleri’ ile başlayan beş (10:1, 11:1, 12:1, 14:1 ve 15:1) surede; 5091 tane “Elif”, 3295 tane “Lam” ve 1095 tane de “Râ” harfi vardır. Bunların toplamı 9481’dir ve bu sayı 19’un tam 499 katıdır. 

2. Şüphesiz ki onu Arabi1 bir Kur’an2 olarak Biz indirdik. Umulur ki akledersiniz.

1 “عربياً” (arabiyyen) kelimesi “Arabiyyen” kelimesi, “Arapça” anlamının yanında, “apaçık”, “kusursuz”, “mükemmel” gibi anlamlara da gelir. Kur’an, hem Arapça hem de anlaşılır bir mesajdır.

Söz konusu sözcük, genellikle 'Arapça olarak' şeklinde çevrilir ve Arapça dilini ifade eder. Her Arapça metin arabiyyen, yani “anlaşılır olan”, “apaçık olan”, “kusursuz”, “mükemmel” veya “fasih (güzel ve akıcı)olmayabilir. Kuran ise arabiyyendir; yani anlaşılırdır, kusursuzdur, apaçıktır ve fasihtir (güzeldir ve akıcıdır).

Arap bir Nebiye “mükemmel/kusursuz” bir Arapça ile nazil olan Kur’an, Râhmân tarafından öğretildiği için (55:2), hangi dille konuşursa konuşsun, tüm insanlık için ilahi bir mesajdır.

2 Kur’an, beyan edilen, okunan şey, öğreti, okumak, toplamak, aktarmak anlamlarına gelir.

3. Bu Kur’an’ı sana vahyederek, kıssaların en güzeli sana anlatıyoruz. Halbuki ondan önce habersiz kimselerden idin.

 Kıssa, hikmetli dersler içeren anlatılar anlamına gelir.

4. Yusuf, babasına demişti ki: “Babacığım! Ben on bir gezegeni ve Güneş’i ve Ay’ı gördüm. Gördüm ki bana secde ediyorlar!”

5. Dedi ki: “Ey oğulcuğum! Rüyanı kardeşlerine anlatma; o zaman sana tuzak kurarlar. Şüphesiz ki şeytan (aldatan, saptıran), insanın apaçık düşmanıdır.

6. Ve işte böyle, Rabbin seni seçecek ve sana hadislerin (olayların, haberlerin) yorumunu öğretecek ve sana ve Yakub’un ailesine nimetini tamamlar; önceki iki atan olan İbrahim’e ve İshak’a (nimetini) tamamladığı gibi. Şüphesiz ki Rabbin, Alim’dir, Hakîm’dir (Bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir).

7. Soranlar için Yusuf ile kardeşlerinde elbette ki ayetler vardır.

8. Demişlerdi ki: “Yusuf ile kardeşi, babamızın gözünde bizden daha sevgilidir. Oysa biz bir aileyiz. Şüphesiz ki babamız apaçık bir delalet içindedir.

9. Yusuf’u katledin ya da onu bir arḍa (yere, başka ülkeye) bırakın ki babanız yüzü (sevgisi, ilgisi ve yönelişi) sadece size kalsın. Ardından da salih (dürüst ve erdemli) bir topluluk olursunuz.”

10. İçlerinden biri dedi ki: “Yusuf’u katletmeyin! Onu kuyunun içine atın ki kervanlardan biri onu alsın.”

11. Dediler ki: “Ey babamız! Yusuf hakkında neden bize güvenmiyorsun? Şüphesiz ki ona nasihat edenleriz.

12. Yarın onu bizimle gönder, gezip oynasın. Kuşkusuz ki onu koruyanlarız.”

13. Dedi ki: “Onu alıp götürmeniz kuşkusuz ki beni hüzünlendirir. Ve korkarım ki, siz ondan gafilken bir kurt onu yer.”

14. Dediler ki: “Biz kalabalık bir topluluk olduğumuz halde kurt onu yerse; elbette ki o zaman hüsrana uğrayanlardan oluruz.”

15. Ardından onunla gittiler ve onu bir kuyunun içine atmaya karar verdiler. Biz de ona vahyettik: “Tüm bu yaptıklarını onlara haber vereceksin, onlar ise şuurunda (bilincinde) olmayacak.”

16. Yatsı vakti de ağlayarak babalarına geldiler.

17. “Ey babamız, şüphesiz ki bizler yarışıyorduk. Yusuf’u da eşyalarımızın yanında terk ettik. Böylece kurt onu yemiş. Sen bize iman edecek (inanıp güvenecek) değilsin, sadıklardan (doğrulukta sebat eden, güvenilir olanlardan) olsak da.” dediler.

18. Ve yalandan kan sürülmüş gömleğini getirdiler. Dedi ki: “Bilakis, nefisleriniz sizi bir işe sürüklemiş. O zaman (bana da düşen), cemil güzel sabır (güzel bir kararlılık göstermek, zorluklara dayanmak). Allah da sizin nitelendirdiğiniz şeylere karşı yardım istenendir.”

19. Ve bir kervan geldi. Böylece sucularını gönderdiler. Arından (kuyuya sarkıtılan) kabını sarkıtı ve dedi ki: “Müjdeler olsun! Bu bir delikanlı!” Ve ticari bir mal gibi onu tutsak ettiler. Allah da onların yaptıklarını bilendir.

20. Ve onu ucuz bir fiyata birkaç semene (dünyalık bir değere; paraya, mala, makama, çıkara) satın aldılar. Bunda da zahitlerden idiler.

 Tevrat’ta yer alan bilgiye göre de kervandakilerin, Yusuf’u kardeşlerinden gerçekten de 20 parça gümüşe satın almış olduklarını görüyoruz. (Başlangıç, 37:28) 1 parça gümüşün 1 şekel olduğu yönünde bir görüş vardır.  1 şekel, bugünkü ölçüyle 22,8 gramdı.  Bu hesap doğru ise Yusuf, 465 gr gümüşe satılmış demektir.

21. Onu satın alan Mısırlı da karısına dedi ki: “Onu onurlandır/ona cömert davran. Umulur ki bize faydası dokunur, ya da onu evlat ediniriz.” Böylece Yusuf’u da o yerde itibarlı/saygın kıldık ve ona hadislerin te’vilini (haberlerin yorumunu) öğrettik. Ve Allah, işinde galip gelendir, ancak insanların çoğu bilmezler.

22. Olgunluk çağına erişince de kendisine hikmet (derin ve yararlı bilgi) ve ilim verdik. Biz, muhsinlere (Allah rızası için karşılıksız iyilik yapanlara) işte böyle ceza (karşılık) veririz.

23. Ve o (Yusuf) onun evinde iken, kadın ısrarla kendisini istedi. Ve (kadın) kapıları kilitledi ve “Haydi seninim!” dedi. (Yusuf) dedi ki: “Maazallah! (Allah korusun!) Şüphesiz ki O, benim Rabbimdir; beni ahsen (en iyi, en güzel) bir konuma getirdi. Şüphesiz ki O, zalimleri felaha erdirmez.”

24. Şüphesiz ki o (kadın) ona (Yusuf’a) niyet etti ve o da ona niyet etti. Eğer Rabbinin burhanını (ilahi rehberliğini) görmeseydi... Böylece kötülüğü ve fuhşu ondan uzaklaştırdık. Çünkü o, muhlis (samimi, içten) kullarımızdandı.

25. Ve kapıya doğru birbirleriyle yarıştılar. Kadın da (Yusuf’un) gömleğini arkadan yırttı. Ve kapının yanında kadının seyyidiyle (efendisiyle, kocasıyla) karşılaştılar. (Kadın) dedi ki: “Ailene kötülük etmek isteyenin cezası (karşılığı), hapsedilmek ya da elim bir azaptan başka ne olabilir!”

26. (Yusuf) dedi ki: “O, ısrarla beni istedi!” dedi. (Kadının) ailesinden  bir tanık da tanıklık etti: “Eğer (Yusuf’un) gömleği önden yırtılmışsa, o zaman (kadın) doğru söyledi, o (Yusuf) da yalancılardandır.

27. Ve eğer (Yusuf’un) gömleği arkadan yırtılmışsa, o zaman (kadın) yalan söyledi, o (Yusuf) da sadık (doğrulukta sebat eden, güvenilir) olanlardandır.”

28. Derken (Aziz, Yusuf’un) gömleğinin arkadan yırtılmış olduğunu gördü. (Karısına) dedi ki “Şüphesiz ki bu sizin planlarınızdandır. Şüphesiz ki planlarınız muazzam olur.

29. Yusuf, bunu görmezden gel (yapılanlara aldırma)! (Kadın) sen de günahından dolayı istiğfar et (bağışlanma dile). Şüphesiz ki sen, hatalılardan (suçlulardan) oldun!”

30. Şehirde bazı kadınlar da dedi ki: “Azizin karısı, ısrarla gencin kendisini istemiş. Belli ki ona sevdalanmış. Elbette ki onu apaçık bir delaletin içinde görüyoruz.”

31. Derken (Aziz’in karısı) hilelerini işitince onlara haber gönderdi. Ve onlar için yaslanacakları yastıklar hazırladı. Her birine de birer bıçak verdi ve (Yusuf’a) dedi ki: “Karşılarına çık!” Onu gösterdiğimizde onu (gözlerinde) büyüt gösterdik, onlar da ellerini kestiler. (Ve dediler ki) “Ve dedik ki: ‘Hâşâ! (bu imkansız birşey!) Allah için, bu bir beşer (insan) değildir. Bu, ancak kerim (değerli, saygın) bir melektir!’

32. (Aziz’in karısı) dedi ki: “İşte! Siz, beni ondan dolayı kınamıştınız! Andolsun ki, ısrarla kendisini istedim, ama o bundan kaçındı. Fakat emrettiğim şeyi yapmazsa, mutlaka hapse atılacak ve aşağılanmış olanlardan olacak!”

33. (Yusuf) dedi ki: “Rabbim, bunların (kadınların) beni çağırdığı şeyden benim için hapis daha sevimlidir. Ve eğer onların tuzaklarını benden savmazsan, onlara yönelir ve cahillerden olurum!”          

34. Böylece Rabbi onun duasına karşılık verdi ve onların tuzaklarını ondan savdı. Şüphesiz ki O, her şeyi bilen ve işitendir.

35. Sonra, ayetleri (kanıtları) görmelerinin ardından belirli bir süre onu hapsetmeyi uygun gördüler.

36. Ve onunla iki genç daha hapishaneye girdi. Onlardan biri dedi ki: “Ben kendimi bir hamr sıkıyorken görüyorum.” Öteki de dedi ki: “Ben de başımın üstünde ekmek taşıdığımı görüyorum, kuş onu yiyordu. Bunun tevilini (yorumunu) bize bildir. Şüphesiz ki seni muhsinlerden (Allah rızası için karşılıksız iyilik yapanlardan) görüyoruz.”

خمر (khamr) kelimesi, “alkollü içecek ve üzüm şarabı” gibi anlamlara gelir. Arapça’daki “hamr” sözcüğü ile eş anlamlı olan Süryanice (Aramice) kökenli “חֲמַ֣ר” (hamar) sözcüğü de “şarap” ve “fermente içki” anlamlarına gelmektedir. Bu ifade Tevrat’ın (Eski Ahit’in) Aramice bölümlerinde geçmektedir: Ezra, 6:9; 7:22; Daniel, 5:1, 2, 4, 23.

37. Dedi ki: “Rızık olarak verilen yemek size gelmeden önce, size onun tevilini (yorumunu) bildirmiş olacağım. Bu, Rabbimin bana öğrettiklerindendir. Şüphesiz ki ben, Allah ile iman etmeyen bir kavmin milletini (inancını) terk ettim. Ve onlar ahiret ile küfredenlerdir (gerçeği örtenledir).

38. Ve Atalarım İbrahim’in ve İshak’ın ve Yakub’un milletine (inancına) tabi oldum. Allah’a bir şeyi ortak koşmak bize yakışmaz. Bu, Allah’ın bize ve insanlara olan lütfundandır. Ancak insanların çoğu şükretmezler.

39. Ey hapishane arkadaşlarım! Farklı farklı rabler (efendiler, sahipler) mi hayırlıdır, yoksa Vahidül-Kahhar (Yenilmeyendir, her şeye üstün gelen ve istediğini yapan; bir ve tek) olan Allah mı?

40. O’nun dışında kulluk ettikleriniz, sizin ve atalarınızın uydurduğu isimlerden ibarettir. Allah, onların hakkında bir sultan (güçlü bir delil) indirmemiştir. Şüphesiz ki hüküm yalnızca Allah’a aittir. O, yalnızca kendisine kulluk etmenizi emretmiştir. Bu, dinin temelidir, ancak çoğu insan bunu  bilmez. (Benzer mesaj: 30:30)

41. Ey hapishane arkadaşlarım! İkinizden biri rabbine (efendisine, melike) yine hamr (üzüm şarabı) içirecek. Fakat diğeri asılacak, kuş da onun başından yiyecek. Benden hakkında fetva (görüş) istediğiniz emir (iş, konu) tamamlandı.

42. Ve o, ikisinden kurtulacağını sandığı kişiye “Rabbinin (melikin) yanında beni zikret (hatırında tut, an).” dedi. Böylece şeytan, (Yusuf’a) Rabbini zikretmeyi ona unutturdu. O zaman da hapishanede birkaç yıl kaldı.

43. Ve Melik dedi ki: (Rüyamda) yedi cılız ineğin yedi besili ineği yediğini görüyorum; yedi yeşil başak ve diğerleri de kuru olan. Ey meleler (ileri gelenler)! Rüya tabir edebiliyorsanız rüyam hakkındaki fetvanızı (görüşünüzü) söyleyin.”

44. Dediler ki “Bunlar karmaşık rüyalardır. Bizler rüyaların tevilini (yorumunu) bilenler değiliz.”

45. İkisi arasından kurtulan da bir müddet sonra zikretti ve dedi ki: “Beni hemen gönderin, o zaman onun tevilini (yorumunu) bildiririm.” dedi.

46. “Yusuf! Ey sıddîk (doğrulukta sebat eden, güvenilir) olan! Yedi besili ineği yiyen yedi cılız inek hakkında bize fetva (görüş) ver. Yedi yeşil başak, bir o kadar da kuru başak hakkında da. Umarım ki insanlara dönerim, onlar da öğrenirler.”

47. Dedi ki: “Yedi yıl boyunca ekin. O zaman yediğiniz az bir kısmını hariç, biçtiklerinizi başağında bırakın (kabuğunu soymadan depolayın).”

48. Sonra onun ardından zorlu yedi (yıl) gelecek. O sakladıklarınızdan azı hariç, onlara (halka) takdim ettikleriniz tüketilecektir.

49. Sonra onun ardından bol yağmurlu bir dönem gelecek. İnsanlar da onda (meyve) sıkıp (hayvan) sağacaklar.

50. Melik de “Onu bana getirin!” dedi. Resul (elçi) ona geldiği zaman da (Yusuf) dedi ki: “Rabbine (efendine) dön ve ona sor: ‘ellerini kesen o kadınların düşüncesi neydi?’ Şüphesiz ki Rabbim, onların planlarını bilendir.”

Tevrat’tan öğrendiğimize göre hapiste 2 yıl kalan (Başlangıç 41:1) birisinin, kralın affına mazhar olması, herkesin özlemle beklediği bir durum olmasına rağmen, Yusuf bunu tercih etmemiş, hapse atılmasındaki haksızlığın ortaya çıkarılmasını ve bunu bütün kamuoyunun böylece duyup bilmesini istemişti. Aksi takdirde üzerine atılı iftira ile ömür boyu yaşayacaktı.

51. (Hükümdar) “Yusuf’un kendisini ısrarla istediğinizde, size verdiği karşılık neydi?” dedi. (Kadınlar) “Haşa! Allah için onun bir kötülüğünü bilmiyoruz.” dedik. Azizin hanımı dedi ki: “İşte şimdi hak (gerçek) ortaya çıktı. Ben, kendisini baştan çıkarmak istemiştim. Şüphesiz ki o sadıklardan (doğrulukta sebat eden, güvenilir olanlardan) idi.4

52. (Yusuf), “İşte bu, ona (Azize) gıyabında ihanet etmediğimin bilmesi içindir. Şüphesiz ki Allah da hainlerin planını başarıya ulaştırmaz.

53. Nefsimi de temize çıkarmıyorum. Şüphesiz ki her nefis (ego, benlik) kötülüğü emreder; Rabbimin merhamet ettikleri hariç. Şüphesiz ki Rabbim Gafur’dur, Rahimdir (günahları örten ve bağışlayandır; merhamet edendir).”

 “Nefs”, insanın benlik hali olup kötülük emreden, kınayan (vicdan) ve tatmin olma (sükunet bulma) gibi hallere işaret eder:

Birincisi; insanı kötülük yapmaya teşvik eder, bunun ismi ‘nefsi emmare’dir. Bu ifade 12:53 ayetinde geçer. 

İkincisi; yanlış bir iş ve düşünceye niyet ettiği zaman o kişiyi bu yüzden kınar ve azarlar, buna ‘nefsi levvame’ denir. Bu ifade 75:2 ayetinde geçer. Bugün buna biz vicdan adını vermekteyiz.

Üçüncüsü ise; doğru yol üzerinde sebat ederek sapık yollardan sakınmak suretiyle tatmin olan nefistir, buna da ‘nefsi mutmainne’ denir. Bu ifade 89:27, 28 ayetinde geçer.

54. Melik de dedi ki: “Onu bana verin, kendime hususi kılayım.” Onunla konuştuğu zaman da dedi ki: “Şüphesiz ki sen bugün yanımızda emin (güvenilir) ve itibarlı/saygın birisin.”

55. Dedi ki: “Beni bu yerin (ülkenin) hazinelerine ata! Şüphesiz ki ben, bilirim, korurum.”

Yusuf Nebi’nin bu isteği, göreve talip olmak gerektiğinin bir delilidir. Demek ki her zaman görev verilmesini beklemek doğru değildir. Yetkin, ehliyetli ve liyakatli olanların göreve talip olması gerektiği, Yusuf Nebi örneği belirtilmektedir.

56. Ve böylece Yusuf’u o yerde itibarlı/saygın kıldık. Ondan dilediği yerde konaklardı. İstediğimiz kimseye rahmetimiz ile nasip veririz, muhsinlerin (Allah rızası için karşılıksız iyilik yapanların) de ecrini (yaptıklarının karşılığını) zayi etmeyiz.

            Yusuf Nebiye ülkenin yönetiminin verilmesi ile ilgili olarak İncil’de de şöyle anlatılmıştır: “Yusuf’u tüm sıkıntılarından kurtardı. Ona bilgelik vererek, Mısır kralının gözüne girmesini sağladı. Kral da onu, Mısır ve tüm saray halkı üzerine yönetici atadı.” (Elçilerin İşleri 7:10)

57. Ahiretteki ecir de iman edenler ve takvalı olanlar (Allah’ın emirlerine uyup, yasaklarından kaçınanlar) için elbette ki hayırlı olandır.

58. Ve Yusuf’un kardeşleri geldiler ve yanına girdiler. Onları o zaman tanıdı, fakat onlar, onun için münkirdiler (onları tanımazlıktan geldi).  

59. Ve yüklerini hazırlatınca dedi ki: “Babanızdan olan kardeşinizi (üvey kardeşinizi) de bana getirin. Görmüyor musunuz, şüphesiz ki ben, ölçeği (tahılı) tam veririm. Ben, menzil sahiplerinin (ev sahiplerinin, misafirperverlerin) de hayırlısıyım.

60. Ve eğer onunla bana gelmezseniz, o zaman yanımda size ölçecek bir şey (verilecek tahıl) yoktur. Bana da yaklaşmayın!”     

61. Dediler ki: “Onu, babasından ısrarla isteyeceğiz, bunu da  muhakkak yapacağız.”

62. Ve (Yusuf) gençlerine “(Takas olarak verdikleri) ticari mallarını yüklerinin içine koyun, umulur ki ailelerinin yanına döndüklerinde bunu anlarlar, umulur ki geri gelirler.” dedi.

63. Babalarına döndüklerinde dediler ki: “Ey babamız, ölçek (tahıl ölçeği) almaktan menedildik. Kardeşimizi bizimle gönder de ölçekten alalım. Bizler de şüphesiz ki onun için koruyucularız.”

64. Dedi ki: “Daha önce kardeşi ile ilgili olarak size iman ettiğim (inanıp güvendiğim) gibi onda da mı size iman edeyim? (inanıp güveneyim) Allah, hayırlı muhafızdır ve O, Erhamur-Rahimin’dir. (Merhamet edenlerin en merhametlisidir)

65. Eşyalarını (metalarını) açtıklarında da (takas için verdikleri) kendi ticaret mallarını buldular. Kendilerine geri verilmiş.  Dediler ki: “Ey babamız! Daha ne isteyelim! İşte ticari mallarımızı bize geri verilmiş! Hem ailemizi besleriz hem kardeşimizi koruruz hem de fazladan bir deve yükü arttırırız. Bu ölçek (tahıl) azdır.”

66. Dedi ki: “Allah adına bana bir misak (sağlam bir söz) vermediğiniz müddetçe onu sizinle asla göndermem! Ancak etrafınızın kuşatılması (çaresiz bırakılmanız) hariç. Ona misak verdikleri zaman da dedi ki: “Söylediklerimize Allah vekildir.

 “Söylediklerimize Allah vekildir” (İşi Allah’a havale ediyorum) ifadesi, asırlar sonra Musa Nebi tarafından kayınbabası Yetro’ya söylenecek (Kasas, 28:28).

67. Ve dedi ki: “Ey oğullarım! Tek bir kapıdan girmeyin; farklı kapılardan girin. Allah’tan size gelecek bir şeyi ise sizden savamam. Hüküm Allah’a aittir. O’na tevekkül (İşi Allah’a havale ettim, Ona inandım ve güvendim) ettim, tevekkül edecek olanlar da O’na tevekkül etsinler.”

68. Ve babalarının emrettiği şekilde girdiler. Bu, Allah’tan gelecek bir şeyi onlardan savacak değildi; ama bu Yakub’un nefsinin arzuladığı bir şeydi. Şüphesiz ki o, kendisine öğrettiğimizden dolayı ilim sahibiydi, fakat insanların çoğu bunu bilmezler.

69. Yusuf’un huzuruna girdiklerinde kardeşini yanına oturttu, dedi ki: “Ben, gerçekten de kardeşinim! Bu nedenle onların yapıyor oldukları şeyler için sakın üzülme!”

70. Yüklerini hazırlattığı zaman, kardeşinin yükünün içine bir su kabı yerleştirdi. Ardından bir müezzin (çağrıcı, tellal, duyurucu) seslendi: “Ey kervancılar! Şüphesiz ki sizler hırsızsınız!”

71. Onlara döndüler ve dediler ki: “Neyi araştırıyorsunuz?”

72. Dediler ki: “Melike ait katı bir şeyi (kadehini) araştırıyoruz. Ve onu getiren kimseye bir deve yükü (tahıl) var. Buna ben de kefilim.”

73. Dediler ki: “Tallahi! (Allah adına andolsun ki) Şüphesiz ki siz de bizim buraya bozgunculuk yapmak için gelmediğimizi biliyorsunuz! Hırsız da değiliz.”

74. Dediler ki: “Eğer yalan söylüyorsanız, o zaman cezası (karşılığı) nedir?”

75. Dediler ki: “Onun cezası (karşılığı), kimin yükünde çıkarsa, o zaman cezası (karşılığı) kendisidir. Zalimleri böyle cezalandırırız (yaptıklarının karşılığını veririz).”

76. Böylece, kardeşinin yükünden önce onların yükünü boşaltmaya başladı. Ardından onu, kardeşinin yükünden çıkardı. Böylece, melikin dinine (inancına) göre kardeşini (yanına) alabilmesi için Yusuf’a işte böyle bir plan yaptık. Ancak eğer Allah’ın isteseydi (Yusuf bunu gerçekleştiremezdi). İstediğimiz kimseyi derecelerle yüceltiriz. Şüphesiz ki bütün ilim sahiplerinin üstünde bir Alim vardır.

77. Dediler ki: “Eğer o çaldıysa, daha önce onun kardeşi de çalmıştı!”  O zaman Yusuf bunu içinde tuttu ve onlara belli etmedi ve “Sizler şer bir konumdasınız. Allah da isnat ettiğiniz şeyi daha iyi biliyor.” dedi.

 Üvey kardeşler, kendilerini düştükleri durumdan kurtarmak için “daha önce onun kardeşi de çalmıştı!” şeklinde bir suçlama ile hem Bünyamin’den hem de Yusuf’tan kendilerini ayrı tuttukları görülmektedir. Bu durum, onların iki üvey kardeşlerine karşı besledikleri garazı açığa vurdukları bir ruh haliydi. Çünkü bu söz ile Yusuf’a da gönderme yaptıkları ve ona iftira ettikleri anlaşılmaktadır. Bu tavırları, Yusuf’un öz kardeşini yanına almak istemesinin nedenini de göstermektedir. Fakat Yusuf Nebi’nin daha önce hırsızlık yapmakla suçlandığı hususunda, Kur’an’da bilgi yer almamaktadır. Tevrat ve İncil’de de bu konuda bir bilgi yoktur.

78. Dediler ki: “Ey Aziz! Onun büyük, yaşlı bir babası var. Bu nedenle onun yerine bizden birini al. Şüphesiz ki seni muhsinlerden (Allah rızası için karşılıksız iyilik yapanlardan) görüyoruz.”

79. Dedi ki: “Maazallah! (Allah korusun!) Eşyamızı (metamızı) yanında bulduğumuz kişiden başkasını alıkoymayız. Yoksa şüphesiz ki zalimlerden oluruz.”

80. Böylece ondan ye’se düştüler ve kendi aralarında fısıldaşarak çekildiler. Onların büyükleri de dedi ki: “Bilmiyor musunuz ki, babanız daha önce Allah adına sizden kesin bir söz almıştı? Bundan önce de Yusuf hakkında gerekeni yapmamıştınız. Bu nedenle babam, izin verinceye veya Allah, benim hakkımda hüküm verinceye kadar buradan ayrılmayacağım. Ve O, Hâkîmlerin hayırlısıdır.

Tevrat’ta anlatılanlara göre, en büyük kardeş olan Ruben, Yusuf’u diğer kardeşlerinden kurtarmak istemişti. (Başlangıç, 37:21, 22)

81. Babanıza dönün ve deyin ki: ‘Ey babamız! Şüphesiz ki oğlun çaldı. Bildiğimiz dışında da bir şeye tanık olmadık. Gaybın muhafızları (bilinmeyen, öngörülemeyenden koruyabilen) da değiliz.

82. İçinde olduğumuz beldeden olanlara da sor, birlikte geldiğimiz kervana da. Şüphesiz ki sadık (doğrulukta sebat eden, güvenilir) olanlardanız.”

83. Dedi ki: “Ancak nefisleriniz sizi bir işe sürüklemiş. O zaman (bana da düşen), cemil (güzel) bir sabır! Umulur ki Allah, onları birlikte bana getirir. Şüphesiz ki O, Alimul-Hâkîm’dir (Her şeyi bilip, hikmetle hüküm verendir).

84. Ve onlara sırtını döndü ve “Ah! Yusuf için esef (duyuyorum).” dedi. Ve hüzünden dolayı gözlerine ak düştü. Bu nedenle o, üzüntüsünü içine atıyordu.

85. Dediler ki: “Tallahi! (Allah adına andolsun ki) Yusuf’u zikretmekten vazgeçmiyorsun! Sonunda ya harap olacaksın ya da helak olanlardan olacaksın!”

86. Dedi ki: Şüphesiz ki ben (kelimelere) döktüklerimi ve hüznümü Allah’a arz ediyorum. Bilemediklerinizi de Allah’ın katından biliyorum.

87. Ey oğullarım! O zaman gidin, Yusuf’u ve kardeşini araştırın. Allah’ın esenliğinden ümitsizliğe düşmeyin. Şüphesiz ki o (Yusuf) Allah’ın esenliğinden ümitsizliğe düşmez; kâfir toplum hariç.”

88. Bunun üzerine yanına girdiklerinde dediler ki: “Ey Aziz! Bize ve ailemize darlık dokundu ve sürüklenen (kıymetsiz) bir ticari ürün ile geldik. Bize ölçeği (tahılı) tam ver ve böylece bize tasadduk et (bağış olarak ver). Şüphesiz ki Allah, sadaka verenlere ceza (karşılık) verir.”

89. Dedi ki: “Sizler cahil iken Yusuf’a ve kardeşine neler yaptığınızı biliyor musunuz?”

90. Dediler ki: “Yoksa sen, gerçekten de sen Yusuf musun?” Dedi ki: “Ben Yusuf’um, bu da kardeşimdir. Böylece Allah, bizi nimetlendirdi. Şüphesiz ki kim takvalı olur ve sabrederse; şüphesiz ki Allah, muhsinlerin (Allah rızası için karşılıksız iyilik yapanların) ecrini zayi etmez.”

91. Dediler ki: “Tallahi! (Allah adına andolsun ki) Allah, seni hepimize tercih etti. Şüphesiz ki hatalı (suçlu) olanlar biz idik.”

92. Dedi ki: “Bugün size kınama yok, Allah sizi bağışlar. Erhamur Rahimin (Merhamet edenlerin en merhametlisi) de O’dur.

93. Bu gömleğimle gidin, ardından da babamın yüzüne koyun, o görür hale gelir. Ve ailelerinizle birlikte bana gelin.”

94. Ve kervan ayrıldığında babaları dedi ki: “eğer beni yalanlamazsanız, şüphesiz ki ben, Yusuf’un kokusunu alıyorum.”

95. Dediler ki: “Tallahi! (Allah adına andolsun ki) Şüphesiz ki sen, gerçekten de eski bir delaletin (şaşkınlık, sapkınlık) içindesin.”

96. Müjdeci geldiği zaman, onu yüzüne koydular. Böylece görmeye başladı. Dedi ki: “Ben, size ‘Şüphesiz ki ben, Allah’ın katından bilemediklerinizi biliyorum.’ demedim mi?”

97. Dediler ki: “Ey babamız! Bizim günahlarımız için istiğfar et! Şüphesiz ki hata (suç) işleyenlerden idik.

98. Dedi ki: “Sizin için Rabbimden mağfiret dileyeceğim. Şüphesiz ki O, Gafurur-Râhîm’dir (merhamet edip günahları örtüp bağışlayandır).

99. Yusuf’un yanına girdikleri zaman da anne ve babasını yanına aldı ve dedi ki: “İnşaallah (Allah’ın izniyle) güven içinde Mısır’a girin.”

            Yusuf’un annesi Raşel, Bünyamin’i doğurduğu zaman vefat etmişti. Her ikisine hem hizmetkarları olan hem de aynı zamanda babalarının eşleri olan Bila ile Zilpa annelik etmişti. (Başlangıç, 37:2)

100. Ve ebeveynini arşına (makamına) oturttu. Ve onun için secdeye kapandılar. Ve dedi ki: “Ey babacığım! işte bu, önceki rüyamın tevilidir (yorumudur). Rabbim, şüphesiz ki onu hak (gerçek) kıldı ve bana ihsanda bulundu ve beni hapishaneden çıkardı ve benimle kardeşlerimin arasına şeytan fitne soktuktan sonra da sizi çöldeki göçebe hayattan (yanıma) getirdi. Şüphesiz ki Rabbim, istediği kişiye Latif’tir (ona iyilik ve merhamet eder, ihtiyacını bilir ve karşılar). Şüphesiz ki O, Alimul-Hâkîm’dir (Her şeyi bilip, Hikmetle hüküm verendir).

101. Rabbim! Şüphesiz ki bana mülkten (mal, otorite) verdin ve bana hadislerin te’vilinden (haberlerin yorumundan) öğrettin. Semaları (gökleri, 7 evreni) ve arḍı (yeri) yarıp/yaratıp ortaya çıkaran Sensin. Dünyadaki ve ahiretteki velimsin (dostum, rehberim, koruyup gözetenimsin). Beni müslim (teslim olan) olarak vefat ettir ve beni salihlerin (erdemlilerin) arasına kat.”

102. İşte bu, sana vahyetmekte (bildirmekte) olduğumuz gaybi (insan, cin ve meleklerin idrakini aşan) haberlerdendir. Sen, (Yusuf’a) yapacakları işler için toplandıklarında da yanlarında değildin, onlar plan yaparlarken de...

103. Ne kadar istekli olsan da insanların çoğu iman edecek değildir.

104. Buna karşılık onlardan bir ecir de istemiyorsun. O, alemler (insanlar ve cinler) için yalnızca bir zikirdir (hatırlatmadır).

105. Semalarda (göklerde, 7 evrende) ve arḍda (yerde) nice ayetler (kanıtlar, işaretler) vardır. Onlar oralara uğradıkları halde görmezden gelirler!

106. Ve onların çoğu Allah ile (O’nun belirtiği şekilde) iman etmez. Ve onlar ancak şirk koşarlar!

107. Onlar, hiç beklemedikleri bir anda, Allah’ın azabından her şeyi kuşatan bir azabın kendilerine gelmeyeceğinden emin midirler?  Ya da onlar, şuurunda (bilincinde) değilken, o saatin (kıyametin) ansızın kendilerine gelmeyeceğinden (emin midirler?)

108. De ki: “Benim yolum budur. Ben basiretle Allah’a davet ediyorum, bana tabi olanlar da. Ve Allah, Sûbhân Olandır (her türlü noksandan münezzeh olandır). Ben de müşriklerden değilim.”

Basiret; gerçeğin ortaya çıkmasını, yani hak ile batılın, hidayet ile dalaletin, hayır ile şerrin, doğru ile yanlışın açıklığa kavuşmasını sağlayan şey; bilgi, kesinlik, delil, kanıt, kalp gözüdür.

109. Senden önce de beldelerin halkından vahyettiğimiz adamlardan başkasını onlara resul (elçi) olarak göndermedik. Yeryüzünde dolaştıkları zaman kendilerinden öncekilerin akıbetinin nasıl olduğunu görmüyorlar mı? Takvalı olanlar için Ahiretteki yer hayırlı olandır. O halde aklınızı kullanmıyor musunuz?

 “adamlar” diye çevirdiğimiz “rical” kelimesi cinsiyet belirtmez. Yani kadın da olabilir. Çünkü rical kelimesi “olgunlaşmış, yiğit adam” gibi anlamlara gelir.  

110. Öyle ki, resuller (elçiler) ümitsizliğe düştükleri ve gerçekten kendilerinin yalana çıkarıldıklarını sandıkları bir anda onlara yardımımız ulaştı. Böylece istediklerimiz kurtarıldı. Azabımız ise mücrim (azılı suçlu) topluluklardan geri çevrilmez.”

111. Şüphesiz ki, onların kıssalarında, ulü’l-elbab (duruşu sağlam olanlar) için bir ibret vardır. (Bu Kur’an) uydurulabilecek bir hadis (söz) değildir. Bilakis, yanlarındakileri (Tevrat’ı, Zebur’u) tasdik eden (doğrulayan) ve her şeyi tafsil eden (detaylı olarak açıklayan) ve iman eden (inanıp güvenen) toplumlar için de bir hidayet (kılavuz) ve rahmettir.