26. Şuarâ (Şairler) Sûresi

Sure, Mekke döneminde indirilmiştir ve iniş sırasına göre 47. suredir. Adını, 224’üncü ayette geçen “şuarâ” şairler kelimesinden alır. Sure 227 ayettir.

 

Rahmânir-Râhîm (Merhamet eden Merhametli) Allah’ın Adıyla

1. Tâ, Sîn, Mîm.

 “Ta Ha, Ta Sin Mim ve Ta Sin” ‘Başlangıç Harfleri’ ile başlayan dört (20, 26, 27 ve 28’inci) surede; 107 tane “Ta”, 426 tane “Ha”, 290 tane Sin” ve 944 tane de “Mim” harfi var. Bunların toplamı 1767’dir ve bu sayı 19’un tam 93 katıdır.

2. Bunlar (Ta, Sin, Mim), mübin (apaçık ve anlaşılır) Kitabın ayetleridir (kanıtlarıdır).

            Bu iki ayet, 28:1,2 ayetlerinde de tekrarlanmaktadır.

3. Onlar iman etmiyor (inanmıyor, güvenmiyor) diye neredeyse kendini helak edeceksin!

4. Eğer istersek üzerlerine gökten bir kanıt indiririz de ona boyunları eğik kalıverirler.

5. Merhamet Eden’den onlara ne zaman yeni bir zikir (hatırlatıcı, kitap) gelse onu umursamazlar.

6. Şüphesiz ki yalanladılar. Ancak kendisiyle alay edip durdukları şeyin haberleri kendilerine gelecektir.

7. Yeryüzünü hâlâ görmüyorlar mı? Onda tüm kerim (değerli, saygın) çiftlerden (dişi-erkek canlılar) yeşerttik?

8. Şüphesiz ki bunda bir kanıt vardır. Ancak onların çoğu müminlerden (inanıp güvenenlerden) olmadı.

             Bu ifadeler 8 ayette tekrarlanmaktadır: 26:8, 67, 103, 121, 139, 158, 174, 190.

9. Şüphesiz ki Rabbin (efendin), gerçekten O, Azizur-Râhîm’dir  (Merhametli Olan Mutlak Güç Sahibidir).

Bu cümle 8 ayette tekrarlanmaktadır: 26:9, 68, 104, 122, 140, 159, 175, 191.

10. Efendin, Musa’ya seslenmişti: “O zalim topluluğa git!

11. Firavunun topluluğuna! Takvalı (Allah’ın emirlerine uyup, yasaklarından kaçınan) olmayacaklar mı?”

            Bu ayetler, Musa Nebi’nin hem firavuna hem de onun toplumuna tebliğ için gönderildiğinin en açık delilidir.

12. Dedi ki: “Efendim, beni yalanlayacaklar diye korkuyorum.

13. Göğsüm daralıyor, dilim de tutuluyor. Onun için kardeşim Harun’a da resullük (elçilik) ver.

14. Onlarda, aleyhimde de bir suç var. Bu nedenle beni öldürecekler diye korkuyorum.”

15. Dedi ki: “Hayır, öyle değil! Haydi ikiniz kanıtlarımızla gidin. Şüphesiz ki Biz sizinleyiz, (olup biteni) dinliyoruz.

16. Haydi firavuna gidin ve deyin ki: “Şüphesiz ki biz, alemlerin Efendisinin elçileriyiz!

17. İsrailoğullarını bizimle gönder!”

18. Dedi ki: “Sen, bir çocukken aramızda besleyip büyütmedik mi? Ömrünün nice yıllarını da aramızda geçirmedin mi?

19. Yapacağını yaptın! Ve sen nankörlerdensin.”

20. Dedi ki “O işi yaptığım zaman haktan sapmıştım.

21. Sizden korktuğum için de kaçtım. Böylece Efendim bana hikmet (yargıda bulunma kabiliyeti, bilgelik) verdi ve beni elçilerden kıldı.

22. Başıma kaktığın o nimete de gelince, İsrailoğullarını kul etmenden dolayıydı.”

23. Firavun dedi ki: “Alemlerin Efendisi de ne demek?”

24. Dedi ki: “Göklerin ve yerin ve aralarındakilerin Efendisidir, eğer kesin inananlardansanız.

25. Etrafındakilere “İşitiyor musunuz?” dedi.

26. Dedi ki: “Sizin de Efendinizdir, sizin önceki atalarınızın da Efendisidir.”

27. Dedi ki: “Size gönderilen elçiniz şüphesiz ki mecnundur (cinlenmiş, delidir).”

28. Dedi ki: Doğunun da batının da bunların arasındakilerin de Efendisidir. Eğer aklınızı kullanıyorsanız!”

29. Dedi ki: “Benim dışımda bir şeyi ilah (yüce olan, tanrı) edinirsen kesinlikle seni zindana atarım!”

30. Dedi ki: “Sana apaçık bir şey (kanıt, mucize) getirsem de mi?”

31. Dedi ki: “Eğer sadıklardan (doğrulardan) isen haydi onu getir!”

32. Bunun üzerine asasını attı. Ve işte! O, apaçık bir ejderha (yılan oluvermiş).

33. Elini de (koynundan) çekip çıkardı. Ve işte! O, bakanlar için bembeyazdı.

34. Yanındaki ileri gelenlere dedi ki: “Şüphesiz ki bu bilgili bir sihirbazdır.

35. Sihri ile sizi toprağınızdan çıkarmak istiyor. O halde ne emrediyorsunuz?”

36. Dediler ki: “Onu ve kardeşini oyala ve şehirlere haberciler gönder.

37. Bütün bilgili sihirbazları sana getirsinler.”

38. Böylece sihirbazlar, belirlenmiş günün kararlaştırılmış vaktinde bir araya getirildiler.

39. İnsanlara da çağrı yapıldı: “Siz de toplanmaz mısınız?”

40. (Halk)Eğer galip gelirlerse belki sihirbazlara uyarız.”

41. Sihirbazlar, firavuna geldikleri zaman dediler ki: “Eğer galip gelirsek bize bir ödül vardır, değil mi?”

42. Dedi ki: “Evet. O zaman elbette ki bana yakın kimselerden olacaksınız.”

43. Musa onlara dedi ki: “Atacağınız şeyi atın!”

44. Bunun üzerine iplerini ve asalarını attılar ve “Firavunun itibarı için elbette ki biz galip geleceğiz.” dediler.

45. Bunun üzerine Musa da asasını attı. Ve işte! O, onların uydurduklarını yutmaya başladı.

46. Bunun üzerine sihirbazlar hemen yere kapandılar.

47. Dediler ki: “Alemlerin Efendisi ile (O’nun aracılığıyla) inandık!

48. Musa’nın ve Harun’un Efendisi!”

49. Dedi ki: “İznim olmadan ona mı inandınız? Demek ki o, size sihir öğreten büyüğünüzdür. Öyleyse yakında öğreneceksiniz. Ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kestireceğim. Hepinizi de astıracağım.”

50. Dediler ki: “Zararı yok. Nasıl olsa Efendimize döneceğiz.

51. İnananların öncüleri olduğumuz için de şüphesiz ki Efendimizin suçlarımızı bağışlayacağını umuyoruz.”

52. Ve Musa’ya “Kullarımı (gece vakti) yürüt. Şüphesiz ki takip edileceksiniz!” diye bildirdik.

53. Bunun üzerine firavun şehirlere haberciler gönderdi.

54. “Şüphesiz ki şunlar küçük bir güruhtur (topluluktur).

55. Onlar, bizi gerçekten de öfkelendiriyorlar.

56. Bizler de gerçekten hazırlıklı olan bir topluluğuz.”

57. Böylece onları (firavun ve yandaşlarını) bahçelerden ve pınarlardan çıkardık.

58. Zenginliklerden ve değerli mekanlardan...

59. Böylece onu (hazineleri ve değerli yerleri) İsrailoğullarına miras bıraktık.

Bazıları bu ayete, “Allah, İsrailoğullarını firavun ve halkının terk ettiği bahçelere, pınarlara, hazinelere ve güzel güzel konutlara mirasçı kıldı” anlamı vermişlerdir. Böyle bir yorum, firavunun boğulmasından sonra İsrailoğullarının Mısır’a döndükleri ve firavunun kavminin mal ve servetini sahiplendikleri demek olur. Ne var ki, bu yorumu ne tarih ne Tevrat ne de diğer Kur’an ayetleri desteklemektedir. Bakara, Maide, Araf ve Ta Ha Suresinin ilgili ayetleri, firavunun denizde boğulmasından sonra İsrailoğullarının Mısır’a dönmeyip hedeflerine doğru yoluna devam ettiklerini ve Nebi Davud zamanına kadar meydana gelen tüm önemli olayların, şimdiki Sina Yarımadası, Kuzey Arabistan, Ürdün ve Filistin denilen topraklarda geçtiğini teyit etmektedir.

60. Derken, doğuya doğru onları takip ettiler.

61. İki topluluk birbirini gördüğü zaman da Musa’nın halkı, “İşte şimdi yakalandık!” dediler.

62. “Hayır! Efendim benimledir, bana yol gösterecektir.” dedi.

63. Bunun üzerine Musa’ya “Asanı denize vur!” diye bildirdik. Böylece (deniz) yarıldı. Her bir parçası kocaman bir dağ gibi oldu.

64. Ötekileri de oraya yaklaştırdık.

65. Musa’yı ve beraberindekilerin hepsini de kurtardık.

66. Ardından diğerlerini suya gömdük.

67. Şüphesiz ki bunda bir kanıt vardır. Ancak onların çoğu inanlardan olmadı.

68. Şüphesiz ki Efendin, gerçekten O, Merhametli olan Mutlak Güç Sahibidir,

69. Onlara, İbrahim’in haberini de aktar.

70. Babasına ve halkına ‘Siz neye kulluk (hizmet) ediyorsunuz?” demişti.

71. “Putlara kulluk ediyoruz, kendimizi onlara adamaya da devam ediyoruz.” dediler.

72. Dedi ki: “Onlara dua ettiğinizde sizi işitiyorlar mı?

73. Veya bir faydaları oluyor mu? Ya da zararları dokunuyor mu?”

74. “Hayır. Atalarımızı böyle yaparlarken gördük.” dediler.

75. Dedi ki: “Neye kulluk ettiğinizi görüyor musunuz?

76. Sizler ve sizden önceki atalarınız.

77. Şüphesiz ki onlar benim için düşmandır; Alemlerin Efendisi hariç!

78. İşte O, beni yarattı ve bana kılavuzluk etti.

79. Bana yediren ve bana içiren de işte O’dur.

80. Hastalandığımda da O bana şifa veriyor.

81. Beni öldürecek olan da ardından diriltecek olan da O’dur.

82. Hesap Gününde hatalarımı (suçlarımı) bağışlayacağını umduğum da O’dur.

İbrahim’in bu sözü, bir nebinin dahi suç/günah işleyebileceğini, bağışlaması için Allah’a dua etmesi gerektiğini göstermektedir.

83. Efendim! bana bilgelik ver ve beni erdemli olanların arasına kat.

84. Sonraki nesiller arasında da doğrulukla anılmamı sağla.

85. Ve beni Naim (saadet, nimet) Cennetinin mirasçılarından yap.

86. Babamı da bağışla. Çünkü o sapkınlığa düşenlerdendi.

87. Ve diriliş gününde beni utandırma!”

88. O gün mal (servet) da çocuklar da fayda sağlamaz;

89. Allah’a selim (sağlam ve temiz) bir kalp ile gelenler hariç.

90. Cennet, takva sahiplerine (Allah’ın emirlerine uyup, yasaklarından kaçınanlara) yaklaştırılır.

91. Sapkınlar için de cehennem ortaya çıkarılır.

92. Ve onlara denilir: “Kulluk (hizmet) ettikleriniz nerede;

93. Allah’ın dışındakiler size yardım edebilirler mi? Ya da kendilerine yardımları oluyor mu?

94. Böylece onlar ve sapkınlar, tepetaklak içine atıldı.

95. İblisin tüm askerleri de.

96. Onlar, orada birbirleriyle çekişerek derler ki:

97. “Tallahi (Allah’a yemin olsun ki), şüphesiz ki bizler gerçekten de apaçık bir sapıklık içindeymişiz.

98. Çünkü sizi (şeytanlarımızı ve kulluk ettiklerimizi) Alemlerin Efendisi ile denk tutuyorduk.

99. Bizi azılı suçlulardan başkası da saptırmadı.

100. Bundan dolayı bize şefaat edecek (bağışlanmamız için aracılık edecek) yoktur!

101. Candan bir arkadaşımız da!

102. Ah, keşke bizim için tekrar dönüş olsa da gerçekten müminlerden olsak!

103. Şüphesiz ki bunda bir kanıt vardır. Ancak onların çoğu inananlardan olmadı.

104. Şüphesiz ki Efendin, gerçekten O, Merhametli olan Mutlak Güç Sahibidir,

105. Nuh’un halkı elçileri yalanladı.

106. Kardeşleri Nuh, onlara demişti ki: “Takvalı (Allah’ın emirlerine uyup, yasaklarından kaçınan) olmayacak mısınız?

107. Şüphesiz ki ben, sizin için emin (güvenilir) bir resulüm (elçiyim).

Bu cümle 6 ayette tekrarlanmaktadır: 26:107, 125, 143, 162, 178, 44:18. Bu ifade Nuh, Hud, Salih, Lut, Şuayb ve Musa’nın, aynı söylemlerle toplumlarını uyardıklarını göstermektedir.

108. Öyleyse Allah’a karşı takvalı olun, bana da uyun.

Bu cümle 10 ayette tekrarlanmaktadır: 26:108, 110, 126, 131, 144, 150, 163, 179; 43:63; 71:3. Bu ifade Nuh, Hud, Salih, Lut, Şuayb ve İsa’nın, aynı söylemlerle toplumlarını uyardıklarını göstermektedir.

109. Buna karşılık sizden bir karşılık istiyor da değilim. Ecrim (yaptıklarımın karşılığı) sadece Alemlerin Efendisindendir.

1 Bu ifadeler 9 ayette tekrarlanmaktadır: 26:109, 127, 145, 164, 180; 10:72; 11:29,51; 34:47. Bu ifade Nuh, Hud, Salih, Lut, Şuayb ve Muhammed’in, aynı söylemlerle toplumlarını uyardıklarını göstermektedir.

110. Öyleyse Allah’a karşı takvalı olun, bana da uyun.

111. Dediler ki “Düşük (aşağı sınıftan) insanlar sana uymuş iken, biz sana iman eder (inanır ve güvenir) miyiz!”

112. Dedi ki: “Onların yapmakta oldukları (neler yapmış oldukları veya niyetleri) hakkında bilgim yok.

113. Onların hesabı sadece Efendime aittir. Keşke anlasanız.

114. Ben de inananları kovacak değilim.

115. Şüphesiz ki ben, apaçık bir uyarıcıdan başkası değilim.”

116. Dediler ki “Eğer vazgeçmezsen ey Nuh, mutlaka taşlananlardan/dışlananlardan olursun!”

117. Dedi ki “Rabbim, şüphesiz ki halkım beni yalanladı.

118. Bu nedenle benimle onların arasını iyice aç ve beni ve yanımda yer alan müminleri kurtar!”

119. Bunun üzerine onu ve onunla olanları yüklü gemide kurtardık.

120. Sonra geride kalanları suya gömdük.

121. Şüphesiz ki bunda kanıt vardır. Ancak onların çoğu inanlardan olmadı.

122. Şüphesiz ki Efendin, gerçekten O, Merhametli olan Mutlak Güç Sahibidir,

123. Ad (kavmi) elçileri yalanladı!

124. Kardeşleri Hud, onlara demişti ki: “Takvalı olmayacak mısınız?

125. Şüphesiz ki ben, sizin için güvenilir bir elçiyim.

126. Öyleyse Allah’a karşı takvalı olun ve bana uyun.

127. Buna karşılık sizden bir karşılık istiyor da değilim. Karşılığım  sadece Alemlerin Efendisindendir.

128. Yoksa övünüp eğlenmek için her tepeye bir anıt mı inşa  ediyorsunuz?

129. Hiç ölmeyecekmiş gibi de sağlam yapılar ediniyorsunuz.

130. Yakaladığınız (elinize bir imkân geçtiği) zaman da bir zorba gibi  yakalıyorsunuz.

131. Öyleyse Allah’a karşı takvalı olun ve bana uyun.

132. Bildiğiniz her şeyi sizin için arttırana karşı da takvalı olun.

133. Sizin için sürüleri ve oğulları arttırdı.

134. Ve bahçeleri ve pınarları.

135. Şüphesiz ki ben, sizin için muazzam bir günün azabından korkuyorum.”

136. Dediler ki, “Uyarsan da uyarmasan da bizim için aynıdır (dediklerinle inanmıyoruz).

137. Şüphesiz ki bu, sadece öncekilerin ahlakıdır (inancıdır).

138. Ve biz, azaba uğratılacaklardan değiliz.”

139. Böylece onu yalanladılar. Bunun üzerine onları helâk ettik. Şüphesiz ki bunda bir kanıt vardır. Ancak onların çoğu inanlardan olmadı.

140. Şüphesiz ki Efendin, gerçekten O, Merhametli olan Mutlak Güç Sahibidir,

141. Semud (kavmi) elçileri yalanladı.

142. Kardeşleri Salih, onlara demişti ki: “Takvalı olmayacak mısınız?

143. Şüphesiz ki ben, sizin için güvenilir bir elçiyim.

144. Öyleyse Allah’a karşı takvalı olun ve bana uyun.

145. Buna karşılık sizden bir karşılık istiyor da değilim. Karşılığım  sadece Alemlerin Efendisindendir.

146. Burada güven içinde bırakılacağınızı mı sanıyorsunuz?

147. Cennetlerin ve pınarın içinde,

148. Ve ekinler ile salkımları olgunlaşmış hurma ağaçlarında,

149. Ve dağlardan ustalıkla yonttuğunuz evlerde.

150. Öyleyse Allah’a karşı takvalı olun ve bana uyun.

151. Ve haddi aşanların buyruklarına uymayın.

152. Onlar, yeryüzünde fesat (bozgunculuk) çıkarırlar ve ıslah etmezler.”

153. Dediler ki: “Sen büyülenmiş olanlardansın.

154. Sen, bizim benzerimiz bir beşerden (insandan) başkası değilsin. Eğer doğru kimselerden isen, bize bir kanıt getir.”

155. Dedi ki, “İşte bu dişi bir devedir. Belirli bir gün onun, belirli bir gün de sizin su içme hakkınız vardır.

156. Ve sakın ona bir kötülük ile dokundurmayın. Yoksa büyük günün azabı sizi yakalar.

157. Bunun üzerine onu (deveyi) vahşice öldürdüler. Böylece pişman bir durumda sabahladılar.

158. Böylece azap onları yakalayıverdi. Şüphesiz ki bunda bir kanıt vardır. Ancak onların çoğu inanlardan olmadı.

159. Şüphesiz ki Efendin, gerçekten O, Merhametli olan Mutlak Güç Sahibidir,

160. Lut’un kavmi de elçileri yalanladı.

161. Kardeşleri Lut, onlara dedi ki, “Takvalı olmayacak mısınız?

162. Şüphesiz ki ben, sizin için güvenilir bir elçiyim.

163. Öyleyse Allah’a karşı takvalı olun ve bana uyun.

164. Buna karşılık sizden bir karşılık istiyor da değilim. Karşılığım  sadece Alemlerin Efendisindendir.

165. Alemlerin içinde erkeklere mi yöneliyorsunuz?

166. Ve Rabbinizin sizin için yarattığı eşlerinizi bırakıyorsunuz. Hayır! Siz azgın bir topluluksunuz.”

167. Dediler ki: “Eğer vazgeçmezsen Ey Lut, muhakkak ki taşlananlardan/dışlananlardan olacaksın.”

168. Dedi ki “Şüphesiz ki ben, yaptıklarınızı kınayanlardanım!

169. Efendim! Beni ve ailemi onların yaptıklarından kurtar.”

170. Bunun üzerine Biz de onu ve tüm ailesini kurtardık.

171. Geride bırakılanların aralarındaki yaşlı kadın hariç.

172. Ardından da diğerlerini yok ettik.

173. Ve üzerlerine yağmur (taş yağmuru) yağdırdık. Uyarılanların yağmuru ne kötüdür!

174. Şüphesiz ki bunda bir kanıt vardır. Ancak onların çoğu inanlardan olmadı.

175. Şüphesiz ki Efendin, gerçekten O, Merhametli olan Mutlak Güç Sahibidir,

176. Eyke halkı da elçileri yalanladı.

177. Şuayb, onlara dedi ki, “Takvalı olmayacak mısınız?

178. Şüphesiz ki ben, sizin için güvenilir bir elçiyim.

179. Öyleyse Allah’a karşı takvalı olun ve bana uyun.

180. Buna karşılık sizden bir karşılık istiyor da değilim. Karşılığım  sadece Alemlerin Efendisindendir.

181. Ölçüyü tam yapın ve eksiltenlerden olmayın.

182. Ve doğru tartıyla tartın.

183. Ve insanlara mallarını noksan vermeyin ve fesatçılar olarak yeryüzünde karışıklık çıkarmayın!

184. Sizi ve önceki nesilleri yaratana karşı da takvalı olun.

185. Dediler ki: “Sen büyülenmiş olanlardansın!

186. Sen de bizim benzerimiz bir insandan başkası değilsin ve biz seni yalancılardan olduğunu sanıyoruz.

187. Eğer doğrulardan isen haydi gökten üzerimize parçalar (kütleler) düşür.”

188. Dedi ki: “Efendim yaptıklarınızı daha iyi bilir.”

189. Böylece onu yalanladılar. Bunun üzerine kendilerini o gölge gününün azabı yakaladı. Şüphesiz ki o, muazzam bir günün azabıydı!

190. Şüphesiz ki bunda bir kanıt vardır. Ancak onların çoğu inanlardan olmadı.

191. Şüphesiz ki Efendin, gerçekten O, Merhametli olan Mutlak Güç Sahibidir,

192.  Ve şüphesiz ki o, Alemlerin Efendisinin bir indirmesidir.

193. Ruh’ul Emin (Güvenilir Ruh) onunla (Kuran ile) indi.

Ruh’un ve Kutsal Ruh’un tam olarak ne olduğu konusunda kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Bazı görüşlere göre bu ifade ile Cebrail kastedilmiş olabilir. Ancak Ruh’un ve Kutsal Ruh’un, bilinen meleklerden ayrı ve özel bir varlık olduğu da düşünülmektedir.

194. Kalbinin üzerine, uyarıcılardan olman için.

195. Apaçık Arabi bir lisan ile.

 “عربياً” (arabiyyen) kelimesi Arapça’da “Arapça olarak” anlamına gelebildiği gibi aynı zamanda “anlaşılır olan”, “kusursuz”, mükemmel”, “apaçık olan” veya “fasih (güzel ve akıcı) olan” anlamlarına da gelebilmektedir.

196. Şüphesiz ki o, gerçekten de öncekilerin yazılı metinlerinde da vardır.

197. Yoksa İsrailoğullarının alimlerinin onu biliyor olmaları, onlar için bir kanıt değil mi?

198. Ve eğer onu bir aceme (Arap olmayan birine, bir yabancıya) indirseydik,

199. O zaman onlara okusaydı, onunla inanmayacaklardı.

200. Böylece onu, azılı suçluların kalplerine soktuk.

201. Elem verici azabı görünceye kadar onunla inanmazlar.

202. Bundan dolayı o, onlara ansızın gelecek ve onlar farkına varmayacaklar.

203. O zaman da “Acaba bize süre tanınır mı?” derler.

204. Yoksa azabımızı çabucak mı istiyorlar?

205. Eğer onları yıllarca faydalandırırsak, ne dersin?

206. Ardından onlara vadedilen (azap) başlarına geldi.

207. O faydalanıyor oldukları şeyler kendilerine yarar sağlamadı.

208. Uyarıcıları (elçileri) bulunmayan bir şehri de helak etmedik.

209. Bir zikirdir (hatırlatıcı vahiydir). Zulmedenler de değildik!

210. Onunla (Kur’an’ı), şeytanlar (aldatanlar, saptıranlar) da inmedi.

211. Bu, onlara uygun düşmez, güçleri de yetmez.

212. Şüphesiz ki onlar işitmeden uzak tutuldular!

213. Öyleyse, Allah’ın dışında başka bir ilaha (yüce olana, puta, tanrıya) yalvarma, yoksa azaba uğrayanlardan olursun.

214. Ve aşiretinden akraba olanları uyar.

215. Sana uyan müminlere de kanadını indir (sahip çık).

216. Eğer sana isyan ederlerse, o zaman de ki: “Şüphesiz ki ben, yaptıklarınızdan uzağım.”

217. Ve Merhametli olan Mutlak Güç Sahibine tevekkül et (O’na güven, O’na dayan)!

218. O, (salat için) kalktığın ettiğin vakit seni görür.

219. Secde edenlerin içinde gezinip durduğunu da.

220. Şüphesiz ki O, Her şeyi Bilip İşitendir.

221. Şeytanların (saptıranların) kimlere indiğini size haber vereyim mi?

222. Şüphesiz ki onlar, yalan uyduran tüm âsiymlere (Allah’ın yasakladığı her türlü söz, fiil ve kötü düşünceye sahip olanlara) iner.

223. (Başkalarına) kulak verirler, onların çoğu da yalancıdır.

224. Şairlere de sapkınlar uyar.

Ayette kınanan, bizatihi şairlik ve şairler değildir. Yani şiiri, kötü amaçlarına alet edenlerdir. Sözcüğün başında belirlilik ifade eden “el” takısının bulunması, bu ifadenin şairlerin hepsini kapsamadığını göstermektedir. Bu surenin son ayetinde de bu husus belirtilmektedir.

225. Onların her vadide şaşkın şaşkın dolaştıklarını (duruma göre fikir değiştirdiklerini) görmüyor musun?

226. Şüphesiz ki onlar yapmayacakları şeyleri söylerler.

227. İman edenler ve doğru işler yapanlar ve Allah’ı çokça zikredenler (ananlar) ve haksızlığa uğratıldıklarında kendilerini savunanlar (bu şairler) hariç. Zalim kimseler de nasıl bir devrim ile yıkılıp gideceklerini öğrenecekler!