27. Neml (Karınca) Sûresi

      Sure, Mekke döneminde indirilmiştir ve iniş sırasına göre 48. suredir. Adını, 18’inci ayette geçen ve “karınca” anlamına gelen “neml” kelimesinden alır. Sure 93 ayettir.

 

Rahmânir-Râhîm (Merhamet eden Merhametli) Allah’ın Adıyla

1. Tâ, Sîn. Bunlar (Tâ, Sîn harfleri), Kur’an’ın ve apaçık Kitabın ayetleridir (kanıtlarıdır).

 “Ta Ha, Ta Sin Mim ve Ta Sin” ‘Başlangıç Harfleri’ ile başlayan dört (20. Ta Ha, 26. Şuara, 27.Neml, 28. Kasas) surede; 107 tane “Ta”, 426 tane “Ha”, 290 tane Sin” ve 944 tane de “Mim” harfi var. Bunların toplamı 1767’dir ve bu da 19’un tam 93 katıdır.

Bizim neslimiz, Kur’an’daki iki büyük mucizeye tanıklık etme ayrıcalığına sahiptir: olağanüstü bir matematiksel kod ve eşsiz bir edebi mucize. İnsanlar, matematiksel bir düzenlemeye sahip bir metin yazmaya çalıştığında, bu genellikle metnin edebi kalitesini olumsuz etkiler. Ancak Kur’an, bu matematiksel kodun yanı sıra, edebi mükemmeliyet açısından da eşsiz bir standart sunmaktadır.

2. Müminler için bir hidayet (kılavuz) ve müjdedir.

3. Onlar, salatı (Allah’a yönelme duasını; elçiye ve müminlere yardımı, onlara destek olmayı) doğru ve istikrarlı biçimde yaparlar, zekâtı da verirler.  Ve onlar, Ahiret ile de (onun aracılığıyla da) kesin olarak inanırlar.

4. Ahiret ile iman etmeyen kimselere, şüphesiz ki onlara yaptıklarını süslü gösterdik. Böylece kör olurlar.

5. İşte o kimseler, azabın en kötüsüne müstahak olanlardır ve onlar ahirette en büyük hüsrana uğrayanlardır.

6. Şüphesiz ki sana ulaştırılan Kur’an, Alîm ve Hâkîm olanın (Her şeyi Bilen ve Hikmetle Hüküm Verenin) katındandır.

7. Musa, ailesine demişti ki: “Ben bir ışık gördüm. Size oradan bir haber getireyim veya bir ateş koru getireyim, belki yaklaşırsınız (ateşle ısınırsınız).”

8. Oraya geldiği zaman da kendisine seslenildi: “Ateşin içinde bulunan ve çevresinde olan kimse mübarek (bereketli) kılındı. Sûbhân Olan (her türlü noksandan münezzeh olan) Âlemlerin Rabbi (Efendisi) olan Allah’tır.

9. (Melek:) “Ey Musa! Şüphesiz ki O’dur.” “Şüphesiz ki Ben, Azizul-Hâkîm (Hikmetle Hüküm Veren  Mutlak Güç Sahibi) olan Allah’ım.

10. Asanı at!” Onu yılan gibi hareket ettiğini gördüğü zaman da arkasına bakmadan sırtını dönüp kaçtı. “Ey Musa, Korkma! Şüphesiz ki Benim Huzurumda resuller (elçiler) korkmaz!”

11. Ancak, kim zulmeder, ardından işlediği kötülüğü iyilikle değiştirirse; şüphesiz ki Ben, Gafur’um, Rahim’im (Günahları Örten ve Bağışlayanım, Merhametliyim).

Bu ayet işlenen kötü bir davranışın ardından pişman olup tevbe edilmesi ve iyilik yapılması durumunda bağışlanacağı müjdesini içermektedir.

12. Elini de koynuna sok, bir kötülük olmadan bembeyaz çıkıverir. Dokuz ayet (mucize, işaret) ile firavuna ve kavmine (git). Şüphesiz ki onlar, fasık bir toplumdur.

13. Açıkça görülen ayetlerimiz onlara geldiği zaman da “Bu, apaçık bir sihirdir” dediler.

14. Ve nefisleri kesin olarak onu bildiği halde, zulümleri ve kendilerini yüceltmeleri nedeniyle onunla bilerek mücadele ettiler. O halde bir bak! Fesatçıların akıbeti nasıl olmuş!

15. Andolsun ki Davud’a ve Süleyman’a da bir ilim verdik. Ve dedi ki: “Hamd (övgü ve şükür) Allah’a aittir. O ki bizi, mümin kullarından çoğunun üzerine faziletli kıldı.”

16. Ve Süleyman, Davud’a mirasçı oldu. Ve dedi ki: “Ey insanlar, kuşların kendilerini ifade şekli bize öğretildi, bize her şeyden de (bir pay) verildi. Şüphesiz ki bu apaçık olan bir fazilettir.”

17. Cinlerden ve insanlardan ve kuşlardan oluşan orduları da Süleyman’ın huzurunda toplandılar. Ve böylece onlar sevk edildiler.

18. Nihayet karınca vadisine geldiklerinde dişi bir karınca dedi ki: “Ey karıncalar, evlerinize girin! Süleyman ve askerleri farkında olmadan sizleri ezmesinler.”

Bilgi notu: Birbirinden ayrı toplumlar biçiminde yaşayan karıncaların büyük çoğunluğu dişilerden oluşur. Erkek karıncalar, aşılama görevlerini yaptıktan sonra ölürler. Karıncaların da arılar gibi kendilerine özgü çok gelişmiş bir sosyal düzenleri vardır. Yiyecek bulmak görevini üstlenen öncü karıncalar, yiyecek buldukları yeri yitirmemek için arkalarında kokulu salgılar bırakırlar. Algılama yetileri çok gelişmiş olan duyargaları, değişik ögeler salgılayan gövdeleri ve çıkardıkları seslerle aralarında eksiksiz bir iletişim kurarlar. Bir karıncanın kafasında, yaklaşık beş yüz bin sinir hücresi vardır.

19. Bunun üzerine (Süleyman), onun sözüne gülümseyerek tebessüm etti ve dedi ki: Rabbim! Bana ve ebeveynime verdiğin bu nimetlere karşı şükretmeye ve razı olacağın doğru filler işlemeye teşvik et ve beni merhametinle erdemli kullarının arasına kat.”

20. Ve kuşları kontrol etti ve dedi ki “Hüdhüd’ü niçin göremiyorum? Yoksa kayıplara mı karıştı?

“Hüdhüd” çevirilerde, çoğunlukla “Hüdhüd isimli bir kuş” olarak çevrilmiştir, ancak kimi çevirilerde ise “Hüdhüd isimli uçan bir varlık” olarak yorumlanmıştır. Günümüzün bilgiliklerinde, çok renkli tüyleri, kendine özgü bir tacı olan ve ibibik veya çavuş kuşu olarak bilinen kuş türünün, Arapça karşılığının hüdhüd olduğu belirtilmektedir. Hüdhüd, Tevrat’ta eti yenilmeyecek kuşlar arasında sayılmıştır. (Levililer, 11:19; Yasanın Tekrarı, 14:18) Tevrat’ın Aramice tercümelerinden biri olan Targum Şeni’de (MS 7 veya 8. yy’da yazılmış), Kur’an’da yer alanlara bu olaya benzer bilgilerin yer aldığı ifade edilmektedir.

21. Ona ya şiddetli bir azap ile azap edeceğim ya da onu keseceğim. Ya da apaçık güçlü bir delil getirecek.”

22. Böylece (Hüdhüd) uzak olmayan bir süre kaldı. Ardından dedi ki: “Senin bilmediğin2 bir şeyi öğrendim. Ve Sebe’den sana kesin bir haber getirdim.

23. Öyle ki, onlara meliklik (hükümdarlık) eden bir kadın buldum. Ona da tüm şeylerden verilmiş ve muazzam bir tahtı var.

Bu kadın, babası bütün Yemen toprağının meliki olan Şurâhîl’in kızı Sebe melikesi Belkıs olarak bilinmektedir. 27:22 ve 34:15’te geçen sebe’ kelimesi, bir kavmin adıdır ve bunlar Sebe b. Yeşcub b. Ya’rub b. Kahtân adıyla bilinen bir kavimdir. 27:22-44 ayetlerinde kıssası anlatılan bu kavim, önceleri güneşe tapan, başlarında Belkıs diye bilinen bir kadın hükümdar bulunan, sonrasında Süleyman’ın emrine giren, durdukları yer Yemen’de Mağrib adındaki şehir olan bir kavim idi. En parlak dönemlerinde (M.Ö. 2000 yıllarında) yalnızca Yemen’i değil, Hadramevt’in geniş bir bölümünü, Mahrah topraklarını ve şimdiki Habeşistan’ın büyük bölümünü de içine alıyordu. Sebe’liler başkent Mağrib’in çevresinde yüzlerce yıllık bir zaman kesiti içinde günümüze kadar ayakta kalabilmiş muhteşem kalıntılarıyla tarihte büyük bir ün yapmış olan olağanüstü barajlar, bentler ve su kanalları inşa etmişler. Kur’an’da isim belirtilmeden “Sebe toplumuna sahiplik (yöneticilik) eden kadın” olarak bildirilir. Belkıs ismi, diğer kutsal kitaplarda da geçmez.

24. Ve onu kavmini, Allah’ın dışında güneşe de secde ederlerken buldum. Şeytan (aldatan, saptıran) da yapıyor oldukları işleri onlar için süslemiş. Böylece onları (gerçek) yoldan alıkoymuş. Bu nedenle de onlara hidayet (kılavuzluk) edilmez.

25. Allah’a secde etmiyorlar! O, göklerde (7 evrende) ve yerde saklananı açığa çıkarır; Gizlediklerinizi de bilir, açığa vurduklarınızı da...

26. O Allah (Yüce Olan Yüce) ki, O’nun dışında ilah (yüce olan) yoktur. Arşil-âzîmin Rabbidir (Muazzam olan tahtın efendisidir).”

27. Dedi ki: “Sadık (doğru, güvenilir) olan mısın, yoksa yalancılardan mısın, bakacağım!

28. Haydi bu mektubumla git ve onlara ilet. Ardından onlardan uzaklaş ve bir bak, neye yöneliyorlar!

29. (Kadın) Dedi ki: “Ey ileri gelenler! şüphesiz ki bana değerli bir mektup bırakıldı.

30. Şüphesiz ki o, Süleyman’dandır. Şüphesiz ki o, “BismillahirRâhmânirrahim’dir (Merhamet eden Merhametli Allah’ın adıyladır).

31. Sakın Bana karşı kendinizi yüceltmeyin. Bana da müslimin (Teslim Olanlar) olarak gelin.”

32. (Kadın) dedi ki: “Ey ileri gelenler, kararım hakkında bana görüş verin. Siz olmadan asla emir veren olmadım.”

Bu cümlede Belkıs’ın yönetim işlerinde tek başına karar vermediği ve ilgililere danışarak bir sonuca vardığı anlaşılmaktadır.

33. Dediler ki: “Bizler Güç Sahibi kimseleriz. Çetin savaş gücüne de sahibiz. Emir ise senindir. Bu nedenle ne emredeceğine bir bak!”

34. (Kadın) dedi ki: “Şüphesiz ki hükümdarlar bir şehre girdikleri zaman orayı bozguna uğratırlar. Halkının izzetli (onurlu) olanlarını da zelil ederler (aşağılarlar). Ve işte böyle yaparlar.

35. Öyleyse ben de onlara bir hediye ile elçi göndereyim. Ve öylece bakayım, elçiler ne ile dönecekler?”

36. (Elçiler) geldiği zaman Süleyman dedi ki: “Bana mal ile yardım mı ediyorsunuz? Oysa Allah’ın bana verdiği, size verdiğinden daha hayırlıdır. Hayır, (asıl) siz hediyenizle seviniyorsunuz!

37. Onlara dön! Şüphesiz ki asla karşı duramayacakları bir ordu ile onlara gelirim. Ve onları zillet içinde ve küçük düşürülmüş olarak oradan çıkarırız.”

38. Dedi ki: “Ey ileri gelenler! Onlar, müslimin (teslim olmuşlar) olarak huzuruma gelmeden önce, hanginiz onun tahtını bana getirebilir?”

39. Cinlerden İfrit dedi ki: “Ben, sen makamından kalkmadan onu sana getiririm. Şüphesiz ki ben, bu konuda güçlü ve güvenilirim.”

40. Yanında Kitap’tan bir ilim bulunan kişi dedi ki: “Ben, göz ucuyla bir tarafa bakışın sana dönmeden onu sana getiririm.” dedi. Süleyman, onun (tahtın) yanı başında durduğunu gördüğü zaman da dedi ki: “Bu Rabbimin lütfundandır. Şükredecek miyim yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni sınamak içindir. Kim şükrederse, kendisi için şükretmiş olur. Kim de kendi nefsine uyup küfrederse (gerçeği örterse), Rabbim, Ğani (Zengin) ve Kerim (Onurlu, Saygın) olandır.

41. Dedi ki: “Tahtını onun için değiştirin. Bakalım hidayete (kılavuzluğa) erecek mi? yoksa hidayet (kılavuzluk) edilmeyen kimselerden midir?”

42. Bunun üzerine geldiği zaman “Bu senin tahtın mı?” dendi. (Kadın) dedi ki: “Şüphesiz ki o onun gibidir. Onun (yapabildiklerinizin) bilgisi ondan önce bize verilmişti. Ve Müslimlerden (teslim olanlardan) olduk.”

43. Allah’ın dışında kulluk (hizmet) ettiği şey onu da alıkoymuştu. Şüphesiz ki o, kafir olan bir kavimden idi.

44. Ona, “Köşke gir!” dendi. Onu gördüğü zaman da onu dalgalı bir su sandı ve iki bacağını sıvadı. (Süleyman), “Şüphesiz ki o köşk parlatılmış camdandır (kristaldendir).” dedi. (Belkıs) “Rabbim, şüphesiz ki ben nefsime zulmetmişim. Süleyman ile birlikte de alemlerin Rabbi (Evrenlerdeki tüm varlıkların Efendisi) olan Allah’a teslim oldum.” dedi.

Süleyman Nebi’nin köşkü hakkında Tevrat’ta ayrıntılı bilgiler vermiştir: Süleyman’ın Sarayı’nın; Arḍ-ı Mev’ud toprakları içerisinde Yaruşalim’de (Kudüs’te) (I. Krallar, 10/1-2) olduğu; Sarayın “Lübnan Ormanı” olarak isimlendirildiği; uzunluğunun 100, genişliği 50, yüksekliği 30 arşın olduğu (I. Krallar, 7/2-12) belirtilmektedir.

Yine köşkün yapımının da 13 yıl (I. Krallar, Bab: 7/1), tapınağın (Beyt-i Makdis’in) da yapımının 7 yıl (I. Krallar, Bab: 6/38.) sürdüğü; böylece Süleyman’ın her iki yapıyı (Beyt-i Makdis ile kendi sarayını) 20 yılda tamamladığı II. Tarihler, 8/2) da belirtilmektedir.

Sebe Melikesi hakkında ise Tevrat’ta ayrıntılı bir bilgi yer almamaktadır. Ancak onun, Süleyman Nebi’nin bilgeliğini duyduğu ve sorularıyla onu test etmek için beraberinde baharat, altın ve değerli taşlardan müteşekkil birçok hediye ile yola çıktığı (I. Krallar, 10/1-13; II. Tarihler, 9/1-12), bilgeliği ve serveti karşısında hayrete düştüğü ve Süleyman’ın Rabbine dua edip, 4,5 ton altın hediye ile geri döndüğü yer alır (I. Krallar, 10/10). İncil’de ise Belkıs’tan sadece “güneyin kraliçesi” (Matta, 12/42; Luka, 11/31) olduğu zikredilmiştir.

Belkıs, Güneş’e tapmayı bırakıp Allah’a teslim olmayı kabul etse de Sebe halkının çoğu sapkın inanışlarını sürdürmüştür. Bu nedenle, Sebe suresinde belirtildiği gibi, Sebe ülkesi büyük bir su baskınıyla yıkıma uğramıştır (Sebe 34:15-20).

45. Andolsun ki Semud’a da “Allah’a kulluk (hizmet) edin.” diye kardeşleri Salih’i gönderdik. O zaman birbirine düşman olan iki fırkaya ayrıldılar.

Bu iki grup, Elçi Salih’in davetine uyan müminlerle, ona itibar etmeyip getirdiğini inkâr eden kâfirlerdir. Bu tartışmaya 7:74-75’te de değinilmektedir.

46. Dedi ki: “Ey kavmim! Doğru/hayırlı işlerden önce neden kötülükle acele ediyorsunuz? Allah’tan bağışlanma dilemeniz gerekmiyor mu? Umulur ki size merhamet edilir!”

47. Dediler ki: “Sen ve seninle beraber olanlar bize uğursuzluk getirdiniz.” “Sizin uğursuzluğunuz Allah’ın yanındadır. Hayır! Sizler fitneye uğratılan (sınanan) bir toplumsunuz!” dedi.

48. Şehirde de dokuz grup (kabile, çete) vardı. Yeryüzünde fesat çıkarırlardı, ıslah da etmezlerdi.

49. Allah ile yemin ederek dediler ki: “Ona ve ailesine gece baskın yapacağız. Sonra da velisine (ona koruyup gözetene), “Onun ailesinin helak oluşuna (yok edilişine) tanık olmadık. Bizler gerçekten de sadıklardanız (doğrulukta sebat eden, güvenilir olanlardanız).’ diyeceğiz.”

50. Böylece bir plan planladılar; Biz de bir plan planladık. Ve onlar farkında değildi.

51. Bak, onların planlarının akıbeti nasıl oldu! Elbette ki onları da topluluklarının tümünü de tamamen yok ettik.

52. İşte şunlar evleridir. Zulümleri nedeniyle terk edilmiş, harap olmuş! Bilen bir topluluk için bunda bir ibret vardır.

53. Ve iman edenleri ve takva (Allah’ın emirlerine uyup, yasaklarından da kaçınan) sahibi olanları kurtardık.

54. Lut'u da (an). Kavmine demişti ki: “Sizler, göz göre göre (aleni olarak) bir fuhşu (ahlaksızlığı) mu yapıyorsunuz?

55. Kadınların dışında erkeklere şehvetle mi yaklaşıyorsunuz? Hayır! Sizler, cehalet içinde olan bir toplumsunuz.”

56. Fakat halkının cevabı sadece şu oldu: “Lut’un ailesini şehrinizden çıkarın. Çünkü onlar arınan insanlardır!”

Ahlaklı olmak, o sapıklar tarafından küçümsenecek ve alaya alınacak bir husus olarak görülmektedir.

57. Bunun üzerine, onu ve ailesini kurtardık; karısı hariç. Onu geride kalanlardan olmasını takdir ettik.

58. Ve üzerlerine yağmur (taş yağmuru) yağdırdık. Uyarılanların yağmuru ne kötüdür!

59. De ki: “Hamd (övgü ve şükür) Allah’a aittir, selam da O’nun seçkin kıldığı kullarınadır. Allah mı hayırlı Olandır, yoksa ortak koştukları mı?

60. Yoksa gökleri (7 evreni) ve yeri yaratan mı? Ve sizin için gökten su indirdi. Böylece onunla sizin için, bir ağacını dahi yetiştiremeyeceğiniz ihtişamlı bahçeler bitirdik. Allah (Yüce Olan Yüce) ile beraber başka bir ilah mı (Yüce Olan mı; Tanrı mı)? Hayır! Onlar, (ilahlarını, Allah’a) denk tutan bir topluluktur.

61. Yoksa kim, yeryüzünü yerleşim yeri yaptı ve orada nehirler akıttı ve orada sabitlenmiş kütleler yaptı ve iki deniz arasına perde koydu? Allah ile beraber başka bir ilah mı? Hayır, onların çoğu bilmez.

62. Yoksa kim, darda kalanın duasına karşılık veriyor ve kötülüğü kaldırıyor ve sizi yeryüzünün halifeleri (sorumlu, temsilci) yapıyor? Allah ile beraber başka bir ilah mı? Ne kadar az zikrediyorsunuz (anıyorsunuz, hatırda tutuyorsunuz)?

63. Yoksa kim, karanın ve denizin karanlıklarında size hidayet (kılavuzluk) ediyor ve kim elleri arasındaki rahmetini müjdecisi olarak rüzgarları gönderiyor? Allah ile beraber başka bir ilah mı? Allah, onların ortak koştuklarından da daha üstündür!

64. Yoksa kim, ilk yaratmayı yapıyor, sonra onu tekrarlıyor, sizi de gökten ve yerden rızıklandıran mı? Allah ile beraber başka bir ilah mı? De ki: “Eğer doğru olanlardansanız delilinizi getirin.”

65. De ki: “Göklerdeki (7 evrendeki) ve yeryüzündeki gaybı (bilinmeyeni) Allah’tan başka kimse bilmez. Ne zaman döndürüleceklerinin bilincinde de değildirler.”

66. Bilakis, onlar, ahiret hakkında yeterince bilgilendirildiler. Bilakis onlar ondan (ahiret hakkında) kuşku içindedirler. Bilakis, ondan yana kördürler.

Kur’an’a göre, ahiret hayatı hakkında kuşku beslemek inkâr etmekle birdir. Kur’an’ı tek başına yeterli görmeyenler, Allah’ın ismini tek başına anmaktan hoşlanmayanlar ve ahirette şefaat uman müşrikler, aslında ahirete inanmamaktadırlar.

67. Kafirler (hakkın üstünü örtenler) de dedi ki: “Biz ve atalarımız, toprak olduğumuz zaman mı, biz mi (kabirden) çıkarılacağız?

68. Andolsun ki bu, bize de atalarımıza da önceden vadedildi. Bu, öncekilerin masallarından başka bir şey değildir.”

69. De ki: “Yeryüzünde dolaşın, azılı suçluların akıbeti nasılmış bir bakın?

70. Ve onlar için sakın hüzünlenme! Yapmakta oldukları planlar için de canını sıkma!

Kur’an’da, Muhammed Nebi’ye hitaben buna benzer birçok ifade geçmektedir. Bu ifadeler, Muhammed’in hem müşriklerin ve münafıkların akıbeti hem de onların davranışları nedeniyle duygusal olarak çok etkilendiğini ve derin bir hüzün yaşadığını göstermektedir. Yüce Allah da Kur’an’da onu sürekli teselli etmektedir.

71. Ve diyorlar ki: “Eğer sadıklardan (doğrulukta sebat eden, güvenilir olanlardan) iseniz, bu vaat ne zaman?”

72. De ki: “Çabucak istediğinizin bir kısmı umulur ki de size yaklaşmıştır.”

73. Şüphesiz ki Efendin de insanlara karşı lütuf sahibidir. Ancak onların çoğu şükretmez!

74. Elbette ki Efendin, onların göğüslerinde sakladıkları şeyleri de bilir ve açığa vurdukları şeyleri de.

75. Apaçık olan Kitabın içinde, gökteki ve yerdeki gaybtan (bilinmeyenden) olmayan yoktur.

76. Şüphesiz ki bu Kur’an, İsrailoğullarına, onda ayrılığa düştükleri şeylerin birçoğunu kıssa etmektedir (detaylıca anlatmaktadır).

77. Elbette ki o, Müminler için hidayet (kılavuz) ve rahmettir.

78. Şüphesiz ki Efendin, onların arasında hükmünü verecektir. Ve O, Her şeyi Bilen, Mutlak Güç Sahibidir.

79. O halde Allah’a tevekkül et (O’na güven, O’na dayan). Şüphesiz ki sen, apaçık hak üzeresin.

80. Elbette ki sen ölülere işittiremezsin. Çağrıya arkalarını dönüp giden sağırlara da işittiremezsin.

81. Sen, hidayetle (rehberlikle) körleri sapkınlıktan (çıkaran) da değilsin. Ancak ayetlerimiz ile (ayetlerimiz aracılığıyla) iman eden kimseye duyurabilirsin. O halde  onlar Müslim (teslim) olanlardır.

82. Üzerlerine karar gerçekleştiğinde onlar için yerden bir dabbe (hareket eden varlık) çıkardık.  Ayetlerimiz ile (ayetlerimiz aracılığıyla) kesin inanmadıklarını elbette ki o insanlara söyler.

Reşat Halife, bu ayette geçen “dabbe” kelimesi ile, topraktan elde edilen elementlerden üretilen bilgisayarın kastedildiğini belirtmektedir ve bu ayeti (27:82) şöyle açıklamaktadır: “27:82 (2+7+8+2=19) Kur’an’ın matematiksel mucizesini bilgisayarın ortaya çıkarması gerekiyordu ve o, insanların çoğunun Allah’ın mesajını terk ettiğini kanıtladı.” (Kuran, Son Ahit s:208)

83. Tüm toplulukları da ayetlerimiz ile yalanlayanları da gruplar2 halinde topladığımız o gün onlar, işte böyle sevk edilirler.

84. Nihayet geldiklerinde (Allah) dedi ki: “Bir bilgiyle de etraflıca kavramadan Ayetlerimle mi (onların aracılığıyla mı) yalanladınız? Yoksa yaptığınız neydi?”

85. Haksızlık ettikleri için üzerlerine karar gerçekleşti. Bu nedenle onlar nutuk atamazlar.

86. Görmüyorlar mı? Elbette ki Biz, geceyi onda dinlenmeleri için var ettik, gündüzü de görmeyi sağlayan (kıldık). Şüphesiz ki iman eden bir toplum için bunda ayetler (ibretler, işaretler) vardır.

87. Sur’a (boruya) üflendiği gün de Allah’ın istediği kimseler hariç, göklerdeki (7 evrendeki) ve yerdeki herkes korkudan dehşete kapılır. Onların hepsi  de aşağılanmış, horlanmış olarak O’na gelecekler.

88. Dağları da görürsün; onları hareketsiz sanırsın. Oysa onlar, bulutların hareket etmesi gibi hareket eder. Bu, her şeyi mükemmel yapan Allah’ın sanatıdır. Şüphesiz ki O, yaptıklarınızdan haberdardır.

 Dağların yüzen kütleler olduğu, bilimsel olarak açıklanmıştır. Yerkabuğu, sıvı katman üzerinde yüzerken, dağlar da bağlı oldukları kara parçasıyla birlikte devinim yaparlar.

89. Kim bir güzel bir iş ile gelirse, onun için ondan hayırlısı vardır.  Onlar da o günün korkusundan emindirler (güvendedirler).

90. Kim de bir kötülük ile gelirse, bundan dolayı yüzüstü ateşin içine atılırlar. Yapıyor olduklarınızdan dolayı başka bir ceza (karşılık) mı bekliyorsunuz?

Konuyla ilgili ayetlerden anlaşılıyor ki; iyiliklerin ödülleri “en az” o iyilik kadar, hatta sınırsız olabilir. Kötülüklerin karşılığı ise yaptıkları kötülük kadardır.

91. Elbette ki ben, sadece bu beldeyi haram kılan (Mekke ile ilgili yasaklar koyan) Efendi’ye kulluk (hizmet) etmekle emrolundum. Her şey O’nundur. Ve müslimlerden (teslim olanlardan) olmam bana emredildi.      

92. Kur’an’ı tilavet etmem de (okuyup uymam da emredildi). O halde kime  hidayet (kılavuzluk) edilirse elbette ki kendisi için hidayet edilmiştir. Kim de saparsa o zaman de ki: “Şüphesiz ki ben uyarıcılardanım.”

93. Ve de ki: “Hamd (övgü ve şükür) Allah’a aittir. O, size kendi delillerini gösterecek. O zaman siz de onları tanıyacaksınız.” Ve Efendin, yaptıklarınızdan habersiz değildir.